Merhaba arkadaslar,
facebook'a yemek resimleri ekleye ekleye cevremdekileri rahatsiz ettigimin fakrina vardim :P Onun icin ayri bir yemek blogu acmanin daha hayirli olacagini dusundum. Ama bloga uygun bir isim bulmak o kadar da kolay bir sey degilmis maalesef...
http://www.blogger.com/create-blog.g?hs=true
bu adresten mevcut olan blog isimlerini ogrenebiliriz..
benim aklimda birkac tane var ama.. yardimci olabilecek veya fikir beyan edebilecek varsa cok makbule gececektir ^_^
mesela:
gulfeminsepeti.blogspot.com
gulfeminmutfagi.blogspot.com
gelincique.blogspot.com
mutfaque.blogspot.com
aslinda benim istediklerim yok ama.. bakalim ne olacak :D
28 Aralık 2009 Pazartesi
21 Aralık 2009 Pazartesi
Hollanda Turk Muzesi
Carşamba 9 Aralık günü Lahey'de düzenlenen bir sempozyuma davetliydik. Çok yorucu bir iş gününden sonra, birazda rüzgara karşı boğuştuktan sonra bir yerde buluşup, toplu halde "Juliana kerk'e" gittik. Eskiden bir kilise olan mekanda şimdilerde farklı cemiyetler ve dernekler bir çatı altında toplanmış ve büyük salon konferans salonu olarak kullanılıyor.
Her zamanki Türk adetlerimizi maalesef yurtdişinda da sürdürmekteyiz :P Sempozyum yaklaşık bir yarım saat geçikmeden sonra başladı. Dernek başkanı Türk göçmenlerin Hollanda'da geçirdikleri 40 seneyi resmeden bir müze kurmak istediklerini açıkladı. Böyle bir işe başlamak için elbette, mekan, zaman ve insan gerekmekte..
************
Müze’nin Amacı
- 17.y.y. ilk çeyreginde, başlayan...
- Iki toplum arasindaki siyasi iliskiler, 1612 yilinda Hollanda`nin Osmanli Devleti nezdinde gorevlendirdigi ilk elci olan Cornelis Aga`nin Istanbul`a gelmesiyle başlayan...
- Ayni dönemde Lale çiçegi de Türkiye`den Hollanda`ya getirilen...
- Osmanli Devleti`de 1859 yilinda ilk defa Yahya Karaca Pasa`yi elci olarak Hollanda`ya gonderen...
- 1961'de, iş göçü nedeni ile Hollandaya gelen…
- Tarih boyunca günümüze kadar süre gelen...
asırlık bir beraberliğin öyküsünü, etkileşmeyi ve Hollanda Ulusunun insancıl hoşgörüsünü, tarihi belgeler, bilgiler ve objeler desteğinde, yurt içinde ve dışında tanıtmaktır.
Müze'nin İşlevi
Bu amaçla Hollandalı Türklerinin kültür mirası ile ilgili verileri derlemek, korumak, sergilemek, yorumlamak ve gelecek kuşaklara da iletilebilmesini sağlamaktır.
**************
Daha sonra farklı üniversitelerden gelen 4 konuşmacı (3ü Hollandalı, birisi Türk) göçmenler hakkında kısa bir konferans verdiler. Ekonomik kültürel konulara değinildi, geçmiş ve gelecek karşılaştırıldı. Ve hepimizin bu ülkenin şu anki gelişmesinde Türk göçmenlerinin büyük bir rol aldığına kanaat getirdik. Şu an belki (biraz daha) ferah içinde yaşıyor olmamız, zamanında onca zorluğa göğüs geren büyüklerimizin sayesinde olduğunu asla unutmamalıyız sanırım.
Müzenin adresini vereyim. Şu anda yapım aşamasında ama umarım zamanla çok daha güzel eserlere ev sahipliği yapacaktır.
Her zamanki Türk adetlerimizi maalesef yurtdişinda da sürdürmekteyiz :P Sempozyum yaklaşık bir yarım saat geçikmeden sonra başladı. Dernek başkanı Türk göçmenlerin Hollanda'da geçirdikleri 40 seneyi resmeden bir müze kurmak istediklerini açıkladı. Böyle bir işe başlamak için elbette, mekan, zaman ve insan gerekmekte..
************
Müze’nin Amacı
- 17.y.y. ilk çeyreginde, başlayan...
- Iki toplum arasindaki siyasi iliskiler, 1612 yilinda Hollanda`nin Osmanli Devleti nezdinde gorevlendirdigi ilk elci olan Cornelis Aga`nin Istanbul`a gelmesiyle başlayan...
- Ayni dönemde Lale çiçegi de Türkiye`den Hollanda`ya getirilen...
- Osmanli Devleti`de 1859 yilinda ilk defa Yahya Karaca Pasa`yi elci olarak Hollanda`ya gonderen...
- 1961'de, iş göçü nedeni ile Hollandaya gelen…
- Tarih boyunca günümüze kadar süre gelen...
asırlık bir beraberliğin öyküsünü, etkileşmeyi ve Hollanda Ulusunun insancıl hoşgörüsünü, tarihi belgeler, bilgiler ve objeler desteğinde, yurt içinde ve dışında tanıtmaktır.
Müze'nin İşlevi
Bu amaçla Hollandalı Türklerinin kültür mirası ile ilgili verileri derlemek, korumak, sergilemek, yorumlamak ve gelecek kuşaklara da iletilebilmesini sağlamaktır.
**************
Daha sonra farklı üniversitelerden gelen 4 konuşmacı (3ü Hollandalı, birisi Türk) göçmenler hakkında kısa bir konferans verdiler. Ekonomik kültürel konulara değinildi, geçmiş ve gelecek karşılaştırıldı. Ve hepimizin bu ülkenin şu anki gelişmesinde Türk göçmenlerinin büyük bir rol aldığına kanaat getirdik. Şu an belki (biraz daha) ferah içinde yaşıyor olmamız, zamanında onca zorluğa göğüs geren büyüklerimizin sayesinde olduğunu asla unutmamalıyız sanırım.
Müzenin adresini vereyim. Şu anda yapım aşamasında ama umarım zamanla çok daha güzel eserlere ev sahipliği yapacaktır.
20 Aralık 2009 Pazar
let it snow
Van snow |
Bu hafta burada cok guzel kar yagdi seneler sonrasi hemde boyle lapa lapa..
bugun kardesimle soyle bir gezinti yaptik..
ve sizi de bu guzel manzara ile basbasa birakmak istiyorum..
fazla soze gerek yok ;)
17 Aralık 2009 Perşembe
sen gelince..
böyle hafif mayışıyorum
dalıyorum hafif hafif...
seviyorum seni içimden
gülümsemem oluyorsun, gözümdeki ışıltı
sesimdeki o ince tını oluveriyorsun sen gelince aklıma
bu hayat seninle yaşamaya değiyor
dünya katlanılır hale geliyor seninle... ve ötesi
ötesinde de sen varsın, ötesi de sensin
avucumun içine konuyorsun bazen
parmaklarımla seni hapsetmek istiyorum
ama aynı zamanda açıp özgürce bırakmak...
parmaklarımın arasında dolanıyorsun
o halkanın etrafında yoğunlaşıyorsun
içinde adın yazılı olan..
içimde adın yazılı olan
göz yaşım oluyorsun bazen
hani o "inci tanelerin"
artık hüzünden akmıyor canım
sen olduğun için inci inci dökülüyor
hani o parmak uçlarınla sildiğin
hani avuçlarının içine aldığın yüzüm
senin avcunun sıcaklığı mı..
benim yüzümün kızarması mı bilemem
içimi ısıtan o duyguda sen, hep sen
dalıyorum hafif hafif...
seviyorum seni içimden
gülümsemem oluyorsun, gözümdeki ışıltı
sesimdeki o ince tını oluveriyorsun sen gelince aklıma
bu hayat seninle yaşamaya değiyor
dünya katlanılır hale geliyor seninle... ve ötesi
ötesinde de sen varsın, ötesi de sensin
avucumun içine konuyorsun bazen
parmaklarımla seni hapsetmek istiyorum
ama aynı zamanda açıp özgürce bırakmak...
parmaklarımın arasında dolanıyorsun
o halkanın etrafında yoğunlaşıyorsun
içinde adın yazılı olan..
içimde adın yazılı olan
göz yaşım oluyorsun bazen
hani o "inci tanelerin"
artık hüzünden akmıyor canım
sen olduğun için inci inci dökülüyor
hani o parmak uçlarınla sildiğin
hani avuçlarının içine aldığın yüzüm
senin avcunun sıcaklığı mı..
benim yüzümün kızarması mı bilemem
içimi ısıtan o duyguda sen, hep sen
sen bir şekilde hep vardın bende
benim de sende olduğum kadar
ruhumun ruhuna değdiği andan beri
sadece rastlaşmamız birazcık sürdü o kadar
ve sen hep bende olacaksın
bu bedende bu can olduğu sürece
ve kısmetse ondan sonrasında da
bir salkım oluyorsun
bir söğüt oluyorsun su kenarında
dallarını ara sıra salsanda suya..
ilkbahar geldiğinde yine beraber yeşereceğiz
bu son kara kışın olacak
bu son üşümen yalnız başına
ben olacağım bundan sonra
başını yaslayabileceğin bir omuz
saçının okşanacağı bir kucak
senin koruyucu meleğin
dünün, bugünün ve yarının
seni seviyorum, canım..
Gülfem Aybike
22 Kasım 2009 Pazar
Berlin'den -3-
Ucuncu ve sonuncu Berlin yazisina gelelim hele. Cuma gunu yola ciktik ve uzuuun bir yolculuktan sonra sonunda evimize donebildik. Insan nereye giderse gitsin, sanirim "eve donus" her zaman farkli bir rahatlama ve huzur yaratiyor.
Yaninda istedigin kisi olmayinca, farkli yerleri gormek ve gezmeninde tadi kisitli oluyor gercekten. Cunku o mekani birlikte seyretmek istiyorsunuz. Olmayincada icinizde bir eksiklik oluyor ve hani orayada gitmesek olur, benim icin fark etmez demeyle yetiniyorsunuz. Ama yaninizda o istediginiz/aradiginiz kisi olsa.. dusunceler degisebiliyor. Berlin yine ayni Berlin'di. Fakat bu sefer ekonomik kriz orayi da vurmus olmali ki, her zaman fiyatlar buraya gore daha uygun gorunurken, bu sefer bazi seyler buradan da pahali geldi bize. Insan yasadigi ortama ayak uyduruyor olsa ki, burada evrim teyorisinin gercek oldugu ortaya cikiyor :P Bizim burada yasayan Turkler'le Almanya veya Belcika'da yasayanlar arasinda farklar var. Giyim tarzindan tutun, konusma uslubuna kadar farkilik oldugu anlasiliyor. Biz buranin insanina ve kulturune alisigiz. Her ne kadar Avrupa kulturu olsa dahi, Almanya'nin.. ki dogu Almanya'nin kulturu farkli geldi. Sokaktaki konusmalarin bazilarini dikkatlice dinlemezseniz, bunun Almanca degilde Lehce oldugunu dusuneceksiniz. Duvar yikilali 20 sene olmasina ragmen, Dogu blok esintisi sanki arada hala hissediliyor gibi.
Aslinda anlatacak cok sey var ama.. ben simdilik bunlarla yetineyim. Guzeldi, farkliydi, yarin pazartesi ve yeni bir is gunu.. Bunu hatirlamak pek iyi gelmedi ama ne yapalim, hayat devam ediyor, her seye ragmen..
Son olarak da biraz resimlerden bahsedelim. Normalde bol bol resim ceken ben, havanin pek el verisli olmamasi ile, hevesimde pek olmadi makinayi zirt pirt cikarmaya :) Ustteki resim Gesundbrunnen'a (Turklerin deyisiyle: Kesikburun) yakin bir yer. Sol tarafta alisveris merkezi, ve metro istasyonuna yakin gar. Sanirim sirf metro degil, tren de geciyor buradan..
Yaninda istedigin kisi olmayinca, farkli yerleri gormek ve gezmeninde tadi kisitli oluyor gercekten. Cunku o mekani birlikte seyretmek istiyorsunuz. Olmayincada icinizde bir eksiklik oluyor ve hani orayada gitmesek olur, benim icin fark etmez demeyle yetiniyorsunuz. Ama yaninizda o istediginiz/aradiginiz kisi olsa.. dusunceler degisebiliyor. Berlin yine ayni Berlin'di. Fakat bu sefer ekonomik kriz orayi da vurmus olmali ki, her zaman fiyatlar buraya gore daha uygun gorunurken, bu sefer bazi seyler buradan da pahali geldi bize. Insan yasadigi ortama ayak uyduruyor olsa ki, burada evrim teyorisinin gercek oldugu ortaya cikiyor :P Bizim burada yasayan Turkler'le Almanya veya Belcika'da yasayanlar arasinda farklar var. Giyim tarzindan tutun, konusma uslubuna kadar farkilik oldugu anlasiliyor. Biz buranin insanina ve kulturune alisigiz. Her ne kadar Avrupa kulturu olsa dahi, Almanya'nin.. ki dogu Almanya'nin kulturu farkli geldi. Sokaktaki konusmalarin bazilarini dikkatlice dinlemezseniz, bunun Almanca degilde Lehce oldugunu dusuneceksiniz. Duvar yikilali 20 sene olmasina ragmen, Dogu blok esintisi sanki arada hala hissediliyor gibi.
Aslinda anlatacak cok sey var ama.. ben simdilik bunlarla yetineyim. Guzeldi, farkliydi, yarin pazartesi ve yeni bir is gunu.. Bunu hatirlamak pek iyi gelmedi ama ne yapalim, hayat devam ediyor, her seye ragmen..
Son olarak da biraz resimlerden bahsedelim. Normalde bol bol resim ceken ben, havanin pek el verisli olmamasi ile, hevesimde pek olmadi makinayi zirt pirt cikarmaya :) Ustteki resim Gesundbrunnen'a (Turklerin deyisiyle: Kesikburun) yakin bir yer. Sol tarafta alisveris merkezi, ve metro istasyonuna yakin gar. Sanirim sirf metro degil, tren de geciyor buradan..
Alttaki resim ise Magdeburg taraflarinda mola verdigimiz herhangi bir parkta cekilmistir. Agac oyle mahsun, oyle yorgun duruyordu ki, onu ölümsüzleştirmem gerektigini hissettim.
19 Kasım 2009 Perşembe
Berlin'den -2-
Guten Morgen,
Berlin'den yeni bir günle merhaba :P herkes su an uyuyor ama benim biyolojik saatim kalkma vakti oldugunu söyledigi icin bende uyanip bir bardak yesil cay yaptim kendime. Dunki kahve macerasindan sonra biraz icmeme karari verdim. Dun Fernsehturm'a ciktik. , yani televizyon kulesine. 1995'de ilk geldigimde cikmistim ama kizlar israr edince bir kere daha cikalim dedik onca seneden sonra. Hava kararmaya basliyordu zaten. sira yok dediler. Bileti alip hemen iceriye girdik ama asansor onunde sira vardi yinede.. 10 dakika civarinda bekledik sanirim. Manzara her yuksek binanin size sunabilecegi bir manzaralardan biri iste. Ama gunbatimini oradan izlemek daha bir farkli elbette. Benim icin asla bir Kizkulesi gibi olamaz o ayri :)
Oradan karnimizi doyurmak adina ve dun gezemedigimiz yerleri gezmek adina yine Neukoln, Karl Marx sokagi tarafina falan gitmeye karar verdik. Hava önceki güne göre daha rüzgarli ve soguktu. Uygun bir yer bulup girdik iceriye. Ben iskender istedim nedense.. belki de asil tattigim lezzeti tekrar yakalayabilir miyim diye olabilir. Neyse iste. Mekani dekorasyonu guzel ve ortam temizdi. Ama yardimci olan garsonda biraz farklilik vardi. Soda ismarlamamla basladi olay zaten. Bana mineralwasser dedikleri icecegi sunmak istediginde geri cevirdim. Hani bizim bildigimiz Türk usulü soda istiyorum deyince maalesef olmadigini ogrendim. Kizlardan biri yogurtlu Adana isteyince ne sekilde yapildigini sorduk. Bursa usulu, ekmeklerin uzerine yayildigini falan anlatinca, "serpme" diye lafini böldüm :P ve iskenderimi de o sekilde istedigimi ilave ettim. Mutfak bölümü karsimizda oldugu icin, sag olsun sesi de biraz yüksek oldugu icin hazirlayanlarla olan muhabbetlerini yakindan takip etme serefine nail olabildik. "gecen gun sen serpme yapmistin, bak simdi sunun yapisini izlede sen de ögren bir dahakine" gibi sozler :P geliyor gidiyor. "arkadaslar salata serpme olsun lütfen". Sonra cayimizin birinin demini actirmak icin geri verdik. "cayi biraz serpinde geri verin" diye biraz seyini cikarmisti :P Ufak tefek baska seylerde oldu da.. neyse cikista "bu sefer arkadaslara serpmeyi ögrettik, bir dahaki gelisinizde daha güzel sunacaklar insallah" diye saka da yapti (sanirim:P). Iste her yer "iskender" satiyorda, bunun asilini yedikten sonra, o lezzeti baska bir yerde bulamiyorsunuz kolay kolay.
Oradan alisveris merkezine girdik ve iceride biraz dolandik. Soguk bir yana, ruzgarli havada gezmesi de insani daha cok yoruyor. Kapli mekanlari aslinda pek tercih etmiyorum normalde. Her sey daha bir suniymis gibi geliyor bana. Biraz dolandik, biraz dertlestik. Ve bugunu de böylece tamamladik :)
Berlin'den yeni bir günle merhaba :P herkes su an uyuyor ama benim biyolojik saatim kalkma vakti oldugunu söyledigi icin bende uyanip bir bardak yesil cay yaptim kendime. Dunki kahve macerasindan sonra biraz icmeme karari verdim. Dun Fernsehturm'a ciktik. , yani televizyon kulesine. 1995'de ilk geldigimde cikmistim ama kizlar israr edince bir kere daha cikalim dedik onca seneden sonra. Hava kararmaya basliyordu zaten. sira yok dediler. Bileti alip hemen iceriye girdik ama asansor onunde sira vardi yinede.. 10 dakika civarinda bekledik sanirim. Manzara her yuksek binanin size sunabilecegi bir manzaralardan biri iste. Ama gunbatimini oradan izlemek daha bir farkli elbette. Benim icin asla bir Kizkulesi gibi olamaz o ayri :)
Oradan karnimizi doyurmak adina ve dun gezemedigimiz yerleri gezmek adina yine Neukoln, Karl Marx sokagi tarafina falan gitmeye karar verdik. Hava önceki güne göre daha rüzgarli ve soguktu. Uygun bir yer bulup girdik iceriye. Ben iskender istedim nedense.. belki de asil tattigim lezzeti tekrar yakalayabilir miyim diye olabilir. Neyse iste. Mekani dekorasyonu guzel ve ortam temizdi. Ama yardimci olan garsonda biraz farklilik vardi. Soda ismarlamamla basladi olay zaten. Bana mineralwasser dedikleri icecegi sunmak istediginde geri cevirdim. Hani bizim bildigimiz Türk usulü soda istiyorum deyince maalesef olmadigini ogrendim. Kizlardan biri yogurtlu Adana isteyince ne sekilde yapildigini sorduk. Bursa usulu, ekmeklerin uzerine yayildigini falan anlatinca, "serpme" diye lafini böldüm :P ve iskenderimi de o sekilde istedigimi ilave ettim. Mutfak bölümü karsimizda oldugu icin, sag olsun sesi de biraz yüksek oldugu icin hazirlayanlarla olan muhabbetlerini yakindan takip etme serefine nail olabildik. "gecen gun sen serpme yapmistin, bak simdi sunun yapisini izlede sen de ögren bir dahakine" gibi sozler :P geliyor gidiyor. "arkadaslar salata serpme olsun lütfen". Sonra cayimizin birinin demini actirmak icin geri verdik. "cayi biraz serpinde geri verin" diye biraz seyini cikarmisti :P Ufak tefek baska seylerde oldu da.. neyse cikista "bu sefer arkadaslara serpmeyi ögrettik, bir dahaki gelisinizde daha güzel sunacaklar insallah" diye saka da yapti (sanirim:P). Iste her yer "iskender" satiyorda, bunun asilini yedikten sonra, o lezzeti baska bir yerde bulamiyorsunuz kolay kolay.
Oradan alisveris merkezine girdik ve iceride biraz dolandik. Soguk bir yana, ruzgarli havada gezmesi de insani daha cok yoruyor. Kapli mekanlari aslinda pek tercih etmiyorum normalde. Her sey daha bir suniymis gibi geliyor bana. Biraz dolandik, biraz dertlestik. Ve bugunu de böylece tamamladik :)
18 Kasım 2009 Çarşamba
Berlin'den -1-
Merhabalar,
Birkac gündür Berlin'deyim. Laptopu getirdim yanimda ama wireless olmayinca pek bir ise yaramiyor kendisi :P Malumunuz laptop yerine bir adet klavye getirmem gerekirdi, cunku harfler aliskin olmadigim yerlerde ve klavyeye bakarak yazmak zorunda kaliyorum. Almanlarin ve Fransizlarin bircok seyi tersine yaptiklarini biliyorum ama yine de insan karsi karsiya gelince ancak bunun ne kadar uyuz bir durum oldugunu anliyor. Hatta bir ara resmini cekerim neyse..
Su an gecenin bir yarisi, 2-3 bardak sek kahve icince insan pek uykusu kalmiyor. Aslinda bugun yorgunluktan kendimi kaldiramamam gerekiyordu ama.. ne bileyim iste, Alman havasi carpti herhalde. Saat 11'den neredeyse aksam 11'e kadar gezersen normalde simdi horul horul uyumak gerekirdi, degil mi`? :P Bugun $u metro senin, bu metri benim neredeyse yari Berlin istasyonlarini gezdik sayilir. Dun bir parfumeride bizim Shecky'nin akrabalarini gorunce kardesime aldim (simdi bu Shecky bilmeyenler icin ayri bir maceradir aslinda - kendisi Avustralya'dan gonderilmis olan bir kaplumbaga) Ve cok tatlidir. Ne demek istedigimi anlamak icin bir resim eklemem yeterli sanirim. Uff intern error dedi mozilla.. Hani neyse de, kullandigim bilgisayarda tum programlarda Almanca olunca insan uyuz oluyor. Neyse yarin bir daha denerimde ne yapalim.
Bugun kizlar program yapmisti....... evet yapmisti ama pek programa gore bir gun oldugunu soyleyemem. Zoo tarafinda bulusup, Kurfurstendamm mahallesinde birkac dukkan gezdikten sonra, Alexanderplatz tarafina yol aldik. Orada televizyon kulesine cikip, guya Berlin sehrinin aksam sefasini yukaridan kus bakisi bakip, seyre dalacaktik, ben belki yukardan asagiyi cekerim ilerleyen zamanda diye, once asagidan yukariyi cektim :P Eh karanliktan en mukemmel resimler cikmayacagina gore, ciktigi kadar idare ettim. Once karnimizi doyurup, ilerleyen zamanda cikma karari aldik. Avanak avanak 10 dakika kadar etrafi dolastiktan sonra, bize uzgun bir yer olmadigini, ve Neukoln tarafina dogru gitmeye karar verdik.. orada coooooook daha fazla uygun yemek yerleri vardi.. varmis yani, ilk girdigimiz yerden direk ciktik.. daha sonra baska ve daha nezih bir yere girdik, eh etler soguktu ama ne yapalim, yuruye yuruye acikmis oldugumuz icin bir guzel midene indirdik. sonra biraz daha dolandiktan sonra tekrar evin yolunu bulmaya karar verdik, biraz yine metrolarda, duraklarda oyalana oyalana eve attik kendimizi.
Hafif yagmurlu bir gun. Bol bol bacak kaslarini gelistirme :P kisa sure icinde cok sey gorme, gerci hepsi onceden de gormus oldugum yerlerdi ama olsun, aksam karanliginda farkli bir havasi vardi. Dun zaten Kreuzberg taraflarinda dolanmistik. Türk olarak Berlin'de Almanca bilmeniz pek gerekmiyor. Her köse basinda, sagda solda, bir yerlerde hep birilerine rastlamaniz olagan bir sey degil. Eh yarim milyon olarak Berlin'i biraz feth etmis bizimkiler :P iyi mi etmisler orasini elbette ben bilemem..
Neyse saat gecenin 2'sini gecmis, ben biraz uyumaa calisayim. Yarin yeni bir gun, yeni bir macera. Friedrichstraße taraflarina dogru bir gidek hele, oradan da Unter der Linden olabilir..
Hadi tschüß
Birkac gündür Berlin'deyim. Laptopu getirdim yanimda ama wireless olmayinca pek bir ise yaramiyor kendisi :P Malumunuz laptop yerine bir adet klavye getirmem gerekirdi, cunku harfler aliskin olmadigim yerlerde ve klavyeye bakarak yazmak zorunda kaliyorum. Almanlarin ve Fransizlarin bircok seyi tersine yaptiklarini biliyorum ama yine de insan karsi karsiya gelince ancak bunun ne kadar uyuz bir durum oldugunu anliyor. Hatta bir ara resmini cekerim neyse..
Su an gecenin bir yarisi, 2-3 bardak sek kahve icince insan pek uykusu kalmiyor. Aslinda bugun yorgunluktan kendimi kaldiramamam gerekiyordu ama.. ne bileyim iste, Alman havasi carpti herhalde. Saat 11'den neredeyse aksam 11'e kadar gezersen normalde simdi horul horul uyumak gerekirdi, degil mi`? :P Bugun $u metro senin, bu metri benim neredeyse yari Berlin istasyonlarini gezdik sayilir. Dun bir parfumeride bizim Shecky'nin akrabalarini gorunce kardesime aldim (simdi bu Shecky bilmeyenler icin ayri bir maceradir aslinda - kendisi Avustralya'dan gonderilmis olan bir kaplumbaga) Ve cok tatlidir. Ne demek istedigimi anlamak icin bir resim eklemem yeterli sanirim. Uff intern error dedi mozilla.. Hani neyse de, kullandigim bilgisayarda tum programlarda Almanca olunca insan uyuz oluyor. Neyse yarin bir daha denerimde ne yapalim.
(sonunda ekleyebildim :)
Hafif yagmurlu bir gun. Bol bol bacak kaslarini gelistirme :P kisa sure icinde cok sey gorme, gerci hepsi onceden de gormus oldugum yerlerdi ama olsun, aksam karanliginda farkli bir havasi vardi. Dun zaten Kreuzberg taraflarinda dolanmistik. Türk olarak Berlin'de Almanca bilmeniz pek gerekmiyor. Her köse basinda, sagda solda, bir yerlerde hep birilerine rastlamaniz olagan bir sey degil. Eh yarim milyon olarak Berlin'i biraz feth etmis bizimkiler :P iyi mi etmisler orasini elbette ben bilemem..
Neyse saat gecenin 2'sini gecmis, ben biraz uyumaa calisayim. Yarin yeni bir gun, yeni bir macera. Friedrichstraße taraflarina dogru bir gidek hele, oradan da Unter der Linden olabilir..
Hadi tschüß
10 Kasım 2009 Salı
10 kasim
Canım,
kaç zamandır senin için özel bir şeyler yazmak istiyorum ama ne zaman "seni" anlatmak istesem kelimeler yetersiz kalıyor. Başladığımda bir türlü devamını getiremiyorum. Onun için seni anlatmaktansa, yaşamak daha güzel :)
İyi ki varsın, iyi ki hayatımdasın.. ve inşallah hep hayatımda olacaksın.. Bizim için hislerimizi anlatmaya yetmese bile "seni seviyorum" demekle yetinmeliyim yine galiba.
Daha nice senelere birlikte inşallah..
kaç zamandır senin için özel bir şeyler yazmak istiyorum ama ne zaman "seni" anlatmak istesem kelimeler yetersiz kalıyor. Başladığımda bir türlü devamını getiremiyorum. Onun için seni anlatmaktansa, yaşamak daha güzel :)
İyi ki varsın, iyi ki hayatımdasın.. ve inşallah hep hayatımda olacaksın.. Bizim için hislerimizi anlatmaya yetmese bile "seni seviyorum" demekle yetinmeliyim yine galiba.
Daha nice senelere birlikte inşallah..
17 Ekim 2009 Cumartesi
Stampende Stilte
Geçen hafta het Internationaal Dans Theater'ın düzenlemiş olduğu gala gösterisine davet edildim. IDT danscılarından birinin annesi kütüphaneden iş arkadaşım, ve kendisiyle daha öncede 2 farklı gösteriye gitmiştik. 10 senedir bu grubun üyesi olan kızı, bu gösteride ilk defa artistik ekibin içinde koreograflardan biri olarak yer alması sebebiyle ailesi için daha farklı bir heyecan uyandırdığı belliydi.
IDT dünyada tüm ülkelerin dansını repertuarına katan tek profesyonel gösteri grubudur. Bu gösteride Avrupa etkeni biraz daha yogundu. Bundan önce gitmiş olduğum gösteride "denizi" konu almışlar ve Yeni Zelanda, Endonezya, Hindistan ve Afrika esintileri daha yoğundu. Stampende stilte "gürültülü sessizlik" anlamına gelmekte. Sırf dans değil, aynı şekilde dram ve müzik de izleyiciyi büyülüyordu. Zaman zaman yükselen tempo, Türk Horonuyla, Macar Urgos'u, Balkan ve Kafkas oyunlarıyla, Japon davulu olan Shime Daiko'larla alevlendi. Daha sonra Mogolistan'dan esinlenen kartal dansı, Afrika enstrümanlarıyla yağmur sesi ve dansı, sessizlerin sesi olan işaret dili ile işlenmiş bir dans, aşkın dansı Tango, flamenko.. ve finishing touch olarak da gösteri "Linda Hop" dansıyla gösteri noktalandı.
Ya insanın kendi kültüründen bir şeyleri görmesi o kadar hoş ki. Hani biz elbette kendi danslarımızı biliyoruz ama bunu aynı zamanda uluslar arası bir topluluğun dünyaya tanıtması çok güzel bir şey. Uluslararası bir topluluk, hem danscılar farklı farklı uyruktan (aralarından 2 tane de Türk var) hem de gösterilerini dünyanın farklı ülkelerinde sergilemekteler. Bundan önce bir de sema gösterisi yapan olmuştu. Ve o Türklerden biri acıklı bir uzun hava söylemişti. Sanırım o an orada bulunan insanlar arasında bu türkünün sözlerini anlayan ender insanlardan biriydim. (Hatta alttaki diger videoda da tanıtımda kullanmışlar).
Birden Karadeniz havasında horon yapan bir grubu görmek ve bu insanların aslında Türk olmadığını bilmek çok ilginç bir deneyim gerçekten (videoda da ufak bir parçası var). İşte onları uluslar arası bir topluluk yapanda bu. Olayın özüne inip, işi ustasından öğrenip bizlere sunabilmek.. saatlerce, günlerce, aylarca çalışmadan sonra ortaya çıkan bir sanat eseri. O kadar akıcı ki insan bazen o hareketlerin çok basit olduğunu düşünebiliyor.
IDT dünyada tüm ülkelerin dansını repertuarına katan tek profesyonel gösteri grubudur. Bu gösteride Avrupa etkeni biraz daha yogundu. Bundan önce gitmiş olduğum gösteride "denizi" konu almışlar ve Yeni Zelanda, Endonezya, Hindistan ve Afrika esintileri daha yoğundu. Stampende stilte "gürültülü sessizlik" anlamına gelmekte. Sırf dans değil, aynı şekilde dram ve müzik de izleyiciyi büyülüyordu. Zaman zaman yükselen tempo, Türk Horonuyla, Macar Urgos'u, Balkan ve Kafkas oyunlarıyla, Japon davulu olan Shime Daiko'larla alevlendi. Daha sonra Mogolistan'dan esinlenen kartal dansı, Afrika enstrümanlarıyla yağmur sesi ve dansı, sessizlerin sesi olan işaret dili ile işlenmiş bir dans, aşkın dansı Tango, flamenko.. ve finishing touch olarak da gösteri "Linda Hop" dansıyla gösteri noktalandı.
Ya insanın kendi kültüründen bir şeyleri görmesi o kadar hoş ki. Hani biz elbette kendi danslarımızı biliyoruz ama bunu aynı zamanda uluslar arası bir topluluğun dünyaya tanıtması çok güzel bir şey. Uluslararası bir topluluk, hem danscılar farklı farklı uyruktan (aralarından 2 tane de Türk var) hem de gösterilerini dünyanın farklı ülkelerinde sergilemekteler. Bundan önce bir de sema gösterisi yapan olmuştu. Ve o Türklerden biri acıklı bir uzun hava söylemişti. Sanırım o an orada bulunan insanlar arasında bu türkünün sözlerini anlayan ender insanlardan biriydim. (Hatta alttaki diger videoda da tanıtımda kullanmışlar).
Birden Karadeniz havasında horon yapan bir grubu görmek ve bu insanların aslında Türk olmadığını bilmek çok ilginç bir deneyim gerçekten (videoda da ufak bir parçası var). İşte onları uluslar arası bir topluluk yapanda bu. Olayın özüne inip, işi ustasından öğrenip bizlere sunabilmek.. saatlerce, günlerce, aylarca çalışmadan sonra ortaya çıkan bir sanat eseri. O kadar akıcı ki insan bazen o hareketlerin çok basit olduğunu düşünebiliyor.
3 Ekim 2009 Cumartesi
Culinary Art
Ben henuz pek beceremesem de..
Yemek yapmak gercekten bir "Sanattir"..
http://www.facebook.com/album.php?aid=113608&id=522051278&l=dc4bc69466
27 Eylül 2009 Pazar
Bolu'da
Van Bolu |
Bolu'da sevdiğim iki güzel insan yaşıyor. Eskiden onlar benim büyümemi uzaktan izlerdi. O zamanlar biz İstanbul'da, onlarda Bolu'da yaşarlardı.. Şimdiyse ben onların yaşlanmalarını uzaktan seyrediyorum. Her sene memlekete kavuşma hissinden hariç, beni gerçekten sevdiklerini bildiğim o iki güzel insana kavuşacağımı bilmenin sevinci ve sıcaklığı kaplıyor içimi. Benim için Bolu onlara eş değerde.
Van Bolu |
26 Eylül 2009 Cumartesi
Yabanci bir Hollanda'li
Bugun kutuphanede devamli gelen musterilerimizden birisi ile ayak ustu epeyce bir konustuk. Kendisinin uzun yillar Fas'da yasadigini bildigim icin, Fas mutfagi ile yeni gelen kitabi kendisine takdim etmistim. O da soyle bir inceledi ve benim zaten kendi yemeklerimi paylastigim bir blogum var dedi..
Konuya yemekten girdik, ama neler neler konustuk. Bu irkcilik ve yabancilik olayina bir Avrupalinin gozunden bakmak, farkli bir acidan olayi anlamami sagladi. Daha dogrusu benden 2 nesil oncesi belki de su anda yasadiklarimzi yasamis olan bir kadinin ayni evrelerden gecmesi cok ilgincti. Tarih gercekten tekerrur ediyor, mekanlar ve insanlar farkli olsa da.
Misal, babasi Hollandali ama annesi Fransizmis. Bir "calisma kampinda" tanismislar savas zamaninda. "Annem her hafta belli bir saatte polise gidip, kendini gostermesi gerekiyordu. Kaldi ki bir isi ciksa ve bir saat gecikse, polis hemen kapiya dayanirmis" diyordu. Hollanda kizarmis patatesi olan "patat"i ile meshurdur. Snackbar olayi var burada. Hani biraz bizim "donerci" kavraminda fast food olayi. Ama iste kadin anlatiyor. 50'li yillarda Hollanda'da kizarmis patatesin ne oldugunu bilmiyorlardi. Annem bize hafta sonlari yaptiginda, yine o pis Fransizin yemegi diye yadirgarlarmis. Bulundugumuz bolgede tek Katolik bizdik, digerleri Protestandi.. bu yuzden bircok aile cocuklari ile oynamamizi istemezdi, onaylamazdi diye anlatti.
Fransa'da yasayan teyzemi ziyarete giderken trende esimle karsilastim. Onun da ilk Avrupa seyyahattiydi. Kendisi bir Fas'li Arap'ti. Su anda Hollanda'da cok Fasli var, ama bunlarin bir cogu Berberi.. hani dagdan inme desem yeri var. En azindan benim tanidiklarim oyle ve sag olsun kadinda beni onayladi. Yine de bu Berberi halkinin 4 cesidi olmasina ragmen sanirim en kazmalarini Hollanda'ya gondermisler :P
Ailem evliligime karsi cikmadi dedi, aksine Hollanda'ya okumaya gelen bircok yabanci uyruklu ogrencileri misafir ediyorduk bize ait olan bir pansiyonda. Zaten o zamanlar bende bir kitapcida calisiyordum, hazirlik oluyan ogrencilere yonelik kitaplar satan. Onlarin bir coguna bisiklet binmesini ogrettim hatta. Sanki o zamani anlatirken.. farkli bir tini hissediyordum kadinin sesinde... Onun icin yabanci birisiyle evlenmeme ailem karsi cikmadi, dinimiz farkli olsa bile.
Onunla evlendikten sonra Fas'a tasindik ve yaklasik 25 sene Hollanda buyuk elciliginde gorev aldim. O zamanlar Fas Fransa'nin etkisi altindaydi ve dil olarak da zaten Fransizca konusuluyordu. Bizim icin Avrupa'dan pek farki yoktu. Bir ilke adim atmissiniz aslinda dedim, yani o zamanlar kitalar arasi ask bir yana, Fas'li biriyle evlenmek sanirim ender rastlanan bir seylerden biriydi dedim. O zamanlar Hollanda'da zaten hic Fas'li yoktu ki dedi. 70'li yillarin basinda ilk Turkler ve Faslilar buraya goc ettiler.
Artik 18 senedir Hollanda'da yasiyoruz. Buraya geri goc ettik. Kocaniz ulkesini ozlemiyor mu diye sordugumda.. Neden ozlesin ki? dedi. Zaten Lahey'in oturdugumuz semtte aynen Fas gibi, arattirmiyorlar kendilerini dedi. Sadece buradaki Fas'lilar gibi degil, o bir Arap, bu yuzden de buradaki Fas toplulugu tarafindan biraz dislaniyor. Bizim bazi yasadigimiz olaylari, kadin kendi gencliginde yasamis, Avrupali olmasina ragmen, hatta Hollandali olmasina ragmen, kendi ulkesinde bir yabanci olarak gorulmesi ne komik. Biz de burada bir "yabanciyiz" her ne kadar topluma ayak uydursan bile.. kendi memleketinde de "Almanci" olarak adlandiriyorlar. Anlamiyorum ya.. Insani neden insan olarak goremiyoruz, anlamiyorum..
Fas'li bir muslumanla evli, onceden Katolik olan Fransiz ve Hollanda melezi bir bayan. Giderken bana "cok gormeli, ve cok okumali, bunu sakin unutma" diye de soylemisti :)
Iste, cumartesi gunleri genelde boyle renkli geciyor...
Gülfem Aybike
Konuya yemekten girdik, ama neler neler konustuk. Bu irkcilik ve yabancilik olayina bir Avrupalinin gozunden bakmak, farkli bir acidan olayi anlamami sagladi. Daha dogrusu benden 2 nesil oncesi belki de su anda yasadiklarimzi yasamis olan bir kadinin ayni evrelerden gecmesi cok ilgincti. Tarih gercekten tekerrur ediyor, mekanlar ve insanlar farkli olsa da.
Misal, babasi Hollandali ama annesi Fransizmis. Bir "calisma kampinda" tanismislar savas zamaninda. "Annem her hafta belli bir saatte polise gidip, kendini gostermesi gerekiyordu. Kaldi ki bir isi ciksa ve bir saat gecikse, polis hemen kapiya dayanirmis" diyordu. Hollanda kizarmis patatesi olan "patat"i ile meshurdur. Snackbar olayi var burada. Hani biraz bizim "donerci" kavraminda fast food olayi. Ama iste kadin anlatiyor. 50'li yillarda Hollanda'da kizarmis patatesin ne oldugunu bilmiyorlardi. Annem bize hafta sonlari yaptiginda, yine o pis Fransizin yemegi diye yadirgarlarmis. Bulundugumuz bolgede tek Katolik bizdik, digerleri Protestandi.. bu yuzden bircok aile cocuklari ile oynamamizi istemezdi, onaylamazdi diye anlatti.
Fransa'da yasayan teyzemi ziyarete giderken trende esimle karsilastim. Onun da ilk Avrupa seyyahattiydi. Kendisi bir Fas'li Arap'ti. Su anda Hollanda'da cok Fasli var, ama bunlarin bir cogu Berberi.. hani dagdan inme desem yeri var. En azindan benim tanidiklarim oyle ve sag olsun kadinda beni onayladi. Yine de bu Berberi halkinin 4 cesidi olmasina ragmen sanirim en kazmalarini Hollanda'ya gondermisler :P
Ailem evliligime karsi cikmadi dedi, aksine Hollanda'ya okumaya gelen bircok yabanci uyruklu ogrencileri misafir ediyorduk bize ait olan bir pansiyonda. Zaten o zamanlar bende bir kitapcida calisiyordum, hazirlik oluyan ogrencilere yonelik kitaplar satan. Onlarin bir coguna bisiklet binmesini ogrettim hatta. Sanki o zamani anlatirken.. farkli bir tini hissediyordum kadinin sesinde... Onun icin yabanci birisiyle evlenmeme ailem karsi cikmadi, dinimiz farkli olsa bile.
Onunla evlendikten sonra Fas'a tasindik ve yaklasik 25 sene Hollanda buyuk elciliginde gorev aldim. O zamanlar Fas Fransa'nin etkisi altindaydi ve dil olarak da zaten Fransizca konusuluyordu. Bizim icin Avrupa'dan pek farki yoktu. Bir ilke adim atmissiniz aslinda dedim, yani o zamanlar kitalar arasi ask bir yana, Fas'li biriyle evlenmek sanirim ender rastlanan bir seylerden biriydi dedim. O zamanlar Hollanda'da zaten hic Fas'li yoktu ki dedi. 70'li yillarin basinda ilk Turkler ve Faslilar buraya goc ettiler.
Artik 18 senedir Hollanda'da yasiyoruz. Buraya geri goc ettik. Kocaniz ulkesini ozlemiyor mu diye sordugumda.. Neden ozlesin ki? dedi. Zaten Lahey'in oturdugumuz semtte aynen Fas gibi, arattirmiyorlar kendilerini dedi. Sadece buradaki Fas'lilar gibi degil, o bir Arap, bu yuzden de buradaki Fas toplulugu tarafindan biraz dislaniyor. Bizim bazi yasadigimiz olaylari, kadin kendi gencliginde yasamis, Avrupali olmasina ragmen, hatta Hollandali olmasina ragmen, kendi ulkesinde bir yabanci olarak gorulmesi ne komik. Biz de burada bir "yabanciyiz" her ne kadar topluma ayak uydursan bile.. kendi memleketinde de "Almanci" olarak adlandiriyorlar. Anlamiyorum ya.. Insani neden insan olarak goremiyoruz, anlamiyorum..
Fas'li bir muslumanla evli, onceden Katolik olan Fransiz ve Hollanda melezi bir bayan. Giderken bana "cok gormeli, ve cok okumali, bunu sakin unutma" diye de soylemisti :)
Iste, cumartesi gunleri genelde boyle renkli geciyor...
Gülfem Aybike
23 Eylül 2009 Çarşamba
dag ve ruzgari..
Dağ Rüzgarı
Kaderde senden ayrı düşmek de varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim...
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git gidebildiğin yere git diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Yokluğuna birgün bile dayanılmazmış.
Bilmiyordum...
Yine de dayanmağa çalışıyorum işte
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
Rüzgar güzel bir koku getirmişse
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum
Yaşamak seninle bir başka zamanı
Bir başka zamanda seni yaşamak
Herşeyden önce sen
Elbette sen
Mutlaka sen
İster uzaklarda ol
İster yanıbaşımda dur
Sen ol yeter ki bu zaman içinde
Ben olmasam da olur
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır
Bitmiyorsun
Çaresizliğim gün gibi aşikar
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin
İnceliğin ışık ışık yüzüme vuran
Sen güneş kadar sıcak
Tabiat kadar gerçek
Sen bahçelerde çiçekler açtıran
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık
Sen, o tek sevgi içimde
Sen görebildiğim tek aydınlık
Bir nefes de benim için al
Havasızlıktan öldürme beni
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak
Susadım diyorsam
Bir yudum su içmelisin
Ben yorulduysam sen uyumalısın
Ellerim sevilmek istiyor
Saçlarım okşanmak istiyor
Dudaklarım öpülmek istiyor
Anlamalısın.
Ağaçların yeşili kalmadı
Gökyüzünün mavisi yok
Bu dağlar o dağlar değil
Rüzgarında kekik kokusu yok
Kim bu çaresiz adam
Bu kan çanağı gözler kimin
Kaç gecedir uykusu yok
Gündüzü yok
Gecesi yok
Yok
Yok
Anladım
Sensiz yaşanmaz bu dünyada
İmkanı yok.
Ümit Yaşar Oğuzcan
Kaderde senden ayrı düşmek de varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim...
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git gidebildiğin yere git diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Yokluğuna birgün bile dayanılmazmış.
Bilmiyordum...
Yine de dayanmağa çalışıyorum işte
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
Rüzgar güzel bir koku getirmişse
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum
Yaşamak seninle bir başka zamanı
Bir başka zamanda seni yaşamak
Herşeyden önce sen
Elbette sen
Mutlaka sen
İster uzaklarda ol
İster yanıbaşımda dur
Sen ol yeter ki bu zaman içinde
Ben olmasam da olur
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır
Bitmiyorsun
Çaresizliğim gün gibi aşikar
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin
İnceliğin ışık ışık yüzüme vuran
Sen güneş kadar sıcak
Tabiat kadar gerçek
Sen bahçelerde çiçekler açtıran
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık
Sen, o tek sevgi içimde
Sen görebildiğim tek aydınlık
Bir nefes de benim için al
Havasızlıktan öldürme beni
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak
Susadım diyorsam
Bir yudum su içmelisin
Ben yorulduysam sen uyumalısın
Ellerim sevilmek istiyor
Saçlarım okşanmak istiyor
Dudaklarım öpülmek istiyor
Anlamalısın.
Ağaçların yeşili kalmadı
Gökyüzünün mavisi yok
Bu dağlar o dağlar değil
Rüzgarında kekik kokusu yok
Kim bu çaresiz adam
Bu kan çanağı gözler kimin
Kaç gecedir uykusu yok
Gündüzü yok
Gecesi yok
Yok
Yok
Anladım
Sensiz yaşanmaz bu dünyada
İmkanı yok.
Ümit Yaşar Oğuzcan
14 Eylül 2009 Pazartesi
Senden baska..
Sesini duyunca, yüzünü görünce
Ayaklarım kesiliyor sanki yerden
Alıp başka diyarlara götürüyorsun beni
Mutluluktan başka hiçbir duyguya yer olmayan diyarlara
Bir tüy gibi hafifliyorum Sonra o tüy süzülüyor
Ve senin kucağına konuyor
Dünyanın acılarından ve kötülüklerinden
en uzak olan yere...
Ayaklarım kesiliyor sanki yerden
Alıp başka diyarlara götürüyorsun beni
Mutluluktan başka hiçbir duyguya yer olmayan diyarlara
Bir tüy gibi hafifliyorum Sonra o tüy süzülüyor
Ve senin kucağına konuyor
Dünyanın acılarından ve kötülüklerinden
en uzak olan yere...
8 Eylül 2009 Salı
ceviriler hakkinda :)
Ben x filmine yaptığın çeviri için sana minnettarım...Sayende böyle güzel bi yapıt'ı, anlayarak izledim...Çok teşekkür ederim. Hoşçakal.
***
Het was een film, die eerste 20 jaar van mijn leven in beelden heeft gebracht...Ik ken dat helemaal.. eenzaamheid..machteloosheid..en altijd een troost zoeken bij.. naasten.. dieren.. zee... nacht.. sterren.. Continu een denkwijze van BenX, Ben NiX..en het achterliggende gedachte die je uiteindelijk het spoor laat volgen tot de dood..dan volgen de ongeslaagde pogingen tot plegen van zelfmoord..
Ik ben uw zeer dankbaar voor ondertiteling van deze film...Men heeft nu het verhaal vanuit de ogen van diegene gezien die geplaagd werd.. Ik geloof er heilig in dat deze film zeer zeker de denkwijze..gedrag.. van meesten zal veranderen...!
Cok guzel bir ceviri idi.. simdi insanlar anadilde flamenkce olan bir filmi sizin sayenizde anliyabilecekler...tekrar emeginize saglik.
****
Ben-x'i izledim yeni. O kadar güzeldiki...
Bir filmi,sanat eserini Türkçe'ye öyle güzel aktarmışsınız ki, çeviriniz filmin güzelliğine güzelik katmış. Film biter bitmez mail adresinizi gördüm ve hiç beklemeden Türkiye için geç bir saat olsa da hemen mail atmak istedim.Teşekkür etmek için.
Çok güzel filmlerin çevirilerini yapmışssınız, özenle seçtiniz, sanırım. Çoğunu izledim ama izlememiş olduğum filmler de var, en kısa zamanda onları da izlemeye çalışacağım.
****
BenX filmini izledim az önce bi arkadas tavsiyesi ile ve alt yazıyı cevirip bize anlayarak izleme imkanı sagladıgın için teşekkür etmek istedim.. Sana ait bi blog site yada mekan varsa diğer çevirdiğin filmleri de izlemek isterim.. Çünkü film seçme konusunda gayet zevkli birisin anlasılan..
****
selamlar.. filmi geçte olsa izledim alt yazısında senin çevirini kullandım . çok güzel olmuş ellerine sağlık. aslında ben filmi ingilizce pratiği yapma amaçlı almıştım ama farklı bir dille karşılarştım.. onu soracaktım.. baya ingilizce kelime kullanıyorlar ama filmin asıl dili nedir acaba?
****
nette fılm izlemek istedım sağa sola tıkladım netıcede bı yere vardım ve bır sıtede ben x filmini izledim...dili ne bakmadım ama pek de duydugumuz bir dil değildi...buna ragmen bence super cevırmışsın..en azından psikolojık bir filmin replıklerı çok onemlıdır ve ben fılmı anladım gibi.. fılmın sonunda bu adres vardı teşekkür edeyım dedım. her işinde başarı dilerim. hoşçakal
****
Az önce sizin altyazısını yazdığınız (en azından ben öyle olduğunu sanıyorum) BenX adlı filmi izledim. Kurgu, teknik, konu ve işleniş bakımından izlediğim en güzel filmlerden biriydi. Dili de İngilizce olmadığı için çeviri yapacak kişi de azdır büyük ihtimalle. Bu işi üstlenip benim böyle bir filmle tanışmamı sağladığınız için teşekkür ederim. Emeğinize sağlık... Saygılarımla.
*****
Rüya filmi için teşşekür etmek sitedim.Kim Ki-Duk un filmlerini çok
seviyorum ve ne zamandır alt yazısı beklyiroum bu filmin.Bugun
izledigim ve sana da teşşekür etmek istedim.Emeğine sağlık.
****
Merhaba, Kim Ki Duk'un siz tarafından çevrilmiş filmini az önce izledim ve gerçekten size teşekkür etmek bir zorunluluk. Siz olmasaydınız kendi bu ruh halimle özdeşleşen filmi izleyemeyecek ve çıkarımlarda bulunamayacaktım.
elinize sağlık.
***
Ben bi-mong'u izledim. Sonunda (dream) sizin mail adresinizi görünce aklıma geldi. Belki yardımcı olabilirsiniz diye düşündüm. Ben Kim Ki-Duk'un filmlerini arıyorum. Torrent sitelerinde bulamadım. Acaba sizin önerebileceğiniz bi adres var mıdır?
****
Sevgili arkadaş, Uzun bir süredir yaptığın film altyazı çevirilerini takip ediyorum.
Gerek Türkçe imla kurallarına uygun yaptığın çeviriler gerekse orijinal İngilizce metne olan bağlılık ve mota mot olmayan düzgün çevirilerin için teşekkür ederim.
Ellerine sağlık.
***
Bu akşamda yine senin emeğinle Oorlogswinter filmini izledim güzeldi. İnşallah daha çoook teşekkür edicem sana. Hayatta başrılar..
***
Bu muhteşem filmi, çevirilerin ile bize izlettiğin için teşekkürler.
BenX filmini kolay kolay unutamıyacağım galiba...
***
yi günler ben bir japon dizisi seyrettim baştan sona hatta özel bölümüne kadar , amaç dilde ve japonların sosyal hayatlarında nasıl olduklarına dair bilgi edinmemdi. Siz nerelisiniz ? Mrk ettim (: ... Japon 'mu yoksa Türkiyeli mi ve adınız nedir. Cevabınızı bekliyorum
--- Wakarimachita ... Netten araştırdım Türkiyeli olduğunuzu öğrenmiştim.
Kaç dil biliyorsunuz bu arada gülfem abla. Japoncaı nasıl öğrendiniz ?
***
99frank filmini o kadar güzel çevirmişsin ki, izlerken başımız döndü...
--- japon, rus ve ingilizce filmleri görüyorum listede. bu dilleri de tercüme edecek derece bilmene şaşırdım doğrusu :)
****
Çevirileriniz www.animefreak.tv de ki animelerde yayınlanıyor. Lakin yaptığınız iş gerçekten çok güzel ellerinize sağlık.
Bu çeviri işlerini neye göre yapıyorsunuz? İzlenme durumuna göre mi yoksa isteğe göre mi?
****
Ponyo'nun alt yazısını sizmi çevirdiniz. Eğer siz iseniz çok teşekürlerrr..
Hayao Miyazaki hayranıyım. Bu filmi merakla bekliyordum. Malesef elimdeki kopya pek iyi değil ama olsun diyorum. İlk sizin tercümenizle seyrediyorum.
***
Selam.
Oseam animesini güzel çevirin yardımı ile izledim.
Altyazı için teşekkürler.
Bu animenin OST var mı? Varsa nasıl bulabilirim.
Şimdiden teşekkürler.
****
"im sorry i love u" isimli kore dizisini izliyorum da altyazi cevirisini yapmissin sanirim gercekten bayildim diziye emeginden dolayi tesekkur etmek istedim
Gülfem Aybike
***
Het was een film, die eerste 20 jaar van mijn leven in beelden heeft gebracht...Ik ken dat helemaal.. eenzaamheid..machteloosheid..en altijd een troost zoeken bij.. naasten.. dieren.. zee... nacht.. sterren.. Continu een denkwijze van BenX, Ben NiX..en het achterliggende gedachte die je uiteindelijk het spoor laat volgen tot de dood..dan volgen de ongeslaagde pogingen tot plegen van zelfmoord..
Ik ben uw zeer dankbaar voor ondertiteling van deze film...Men heeft nu het verhaal vanuit de ogen van diegene gezien die geplaagd werd.. Ik geloof er heilig in dat deze film zeer zeker de denkwijze..gedrag.. van meesten zal veranderen...!
Cok guzel bir ceviri idi.. simdi insanlar anadilde flamenkce olan bir filmi sizin sayenizde anliyabilecekler...tekrar emeginize saglik.
****
Ben-x'i izledim yeni. O kadar güzeldiki...
Bir filmi,sanat eserini Türkçe'ye öyle güzel aktarmışsınız ki, çeviriniz filmin güzelliğine güzelik katmış. Film biter bitmez mail adresinizi gördüm ve hiç beklemeden Türkiye için geç bir saat olsa da hemen mail atmak istedim.Teşekkür etmek için.
Çok güzel filmlerin çevirilerini yapmışssınız, özenle seçtiniz, sanırım. Çoğunu izledim ama izlememiş olduğum filmler de var, en kısa zamanda onları da izlemeye çalışacağım.
****
BenX filmini izledim az önce bi arkadas tavsiyesi ile ve alt yazıyı cevirip bize anlayarak izleme imkanı sagladıgın için teşekkür etmek istedim.. Sana ait bi blog site yada mekan varsa diğer çevirdiğin filmleri de izlemek isterim.. Çünkü film seçme konusunda gayet zevkli birisin anlasılan..
****
selamlar.. filmi geçte olsa izledim alt yazısında senin çevirini kullandım . çok güzel olmuş ellerine sağlık. aslında ben filmi ingilizce pratiği yapma amaçlı almıştım ama farklı bir dille karşılarştım.. onu soracaktım.. baya ingilizce kelime kullanıyorlar ama filmin asıl dili nedir acaba?
****
nette fılm izlemek istedım sağa sola tıkladım netıcede bı yere vardım ve bır sıtede ben x filmini izledim...dili ne bakmadım ama pek de duydugumuz bir dil değildi...buna ragmen bence super cevırmışsın..en azından psikolojık bir filmin replıklerı çok onemlıdır ve ben fılmı anladım gibi.. fılmın sonunda bu adres vardı teşekkür edeyım dedım. her işinde başarı dilerim. hoşçakal
****
Az önce sizin altyazısını yazdığınız (en azından ben öyle olduğunu sanıyorum) BenX adlı filmi izledim. Kurgu, teknik, konu ve işleniş bakımından izlediğim en güzel filmlerden biriydi. Dili de İngilizce olmadığı için çeviri yapacak kişi de azdır büyük ihtimalle. Bu işi üstlenip benim böyle bir filmle tanışmamı sağladığınız için teşekkür ederim. Emeğinize sağlık... Saygılarımla.
*****
Rüya filmi için teşşekür etmek sitedim.Kim Ki-Duk un filmlerini çok
seviyorum ve ne zamandır alt yazısı beklyiroum bu filmin.Bugun
izledigim ve sana da teşşekür etmek istedim.Emeğine sağlık.
****
Merhaba, Kim Ki Duk'un siz tarafından çevrilmiş filmini az önce izledim ve gerçekten size teşekkür etmek bir zorunluluk. Siz olmasaydınız kendi bu ruh halimle özdeşleşen filmi izleyemeyecek ve çıkarımlarda bulunamayacaktım.
elinize sağlık.
***
Ben bi-mong'u izledim. Sonunda (dream) sizin mail adresinizi görünce aklıma geldi. Belki yardımcı olabilirsiniz diye düşündüm. Ben Kim Ki-Duk'un filmlerini arıyorum. Torrent sitelerinde bulamadım. Acaba sizin önerebileceğiniz bi adres var mıdır?
****
Slmlar.. BenX' in çevirisi için teşekkür ederim. Hata yok ve senkronizasyon çok iyi. Başka çeviri yaptınız mı? Altyazılarınızın olduğu bir site var mı? Varsa yazar mısınız?
***Sevgili arkadaş, Uzun bir süredir yaptığın film altyazı çevirilerini takip ediyorum.
Gerek Türkçe imla kurallarına uygun yaptığın çeviriler gerekse orijinal İngilizce metne olan bağlılık ve mota mot olmayan düzgün çevirilerin için teşekkür ederim.
Ellerine sağlık.
***
Bu akşamda yine senin emeğinle Oorlogswinter filmini izledim güzeldi. İnşallah daha çoook teşekkür edicem sana. Hayatta başrılar..
***
Bu muhteşem filmi, çevirilerin ile bize izlettiğin için teşekkürler.
BenX filmini kolay kolay unutamıyacağım galiba...
***
yi günler ben bir japon dizisi seyrettim baştan sona hatta özel bölümüne kadar , amaç dilde ve japonların sosyal hayatlarında nasıl olduklarına dair bilgi edinmemdi. Siz nerelisiniz ? Mrk ettim (: ... Japon 'mu yoksa Türkiyeli mi ve adınız nedir. Cevabınızı bekliyorum
--- Wakarimachita ... Netten araştırdım Türkiyeli olduğunuzu öğrenmiştim.
Kaç dil biliyorsunuz bu arada gülfem abla. Japoncaı nasıl öğrendiniz ?
***
99frank filmini o kadar güzel çevirmişsin ki, izlerken başımız döndü...
--- japon, rus ve ingilizce filmleri görüyorum listede. bu dilleri de tercüme edecek derece bilmene şaşırdım doğrusu :)
****
Çevirileriniz www.animefreak.tv de ki animelerde yayınlanıyor. Lakin yaptığınız iş gerçekten çok güzel ellerinize sağlık.
Bu çeviri işlerini neye göre yapıyorsunuz? İzlenme durumuna göre mi yoksa isteğe göre mi?
****
örneğin I am sorry, I love you.. bi kaç tane filmde daha siz çevirmiştiniz..
en son izlediğim koma dizisindede ortak çalışma yapmışsınız...
:))
bende de bir kore filmleri hastalığı başladı... her gece 3-4 tane film izliyorummm...
çoğu çeviride sizin isminizi gördüğüm için merak ettim nereli bu aybike ne yer ne içer... bu filmleri nereden bulur diee :)))
şaka bir yana gerçekten sizinle tanıştığıma çok memnun oldum ...
***en son izlediğim koma dizisindede ortak çalışma yapmışsınız...
:))
bende de bir kore filmleri hastalığı başladı... her gece 3-4 tane film izliyorummm...
çoğu çeviride sizin isminizi gördüğüm için merak ettim nereli bu aybike ne yer ne içer... bu filmleri nereden bulur diee :)))
şaka bir yana gerçekten sizinle tanıştığıma çok memnun oldum ...
Ponyo'nun alt yazısını sizmi çevirdiniz. Eğer siz iseniz çok teşekürlerrr..
Hayao Miyazaki hayranıyım. Bu filmi merakla bekliyordum. Malesef elimdeki kopya pek iyi değil ama olsun diyorum. İlk sizin tercümenizle seyrediyorum.
***
Selam.
Oseam animesini güzel çevirin yardımı ile izledim.
Altyazı için teşekkürler.
Bu animenin OST var mı? Varsa nasıl bulabilirim.
Şimdiden teşekkürler.
****
"im sorry i love u" isimli kore dizisini izliyorum da altyazi cevirisini yapmissin sanirim gercekten bayildim diziye emeginden dolayi tesekkur etmek istedim
Gülfem Aybike
19 Temmuz 2009 Pazar
5 Temmuz 2009 Pazar
7 numara
Cok severek takip ettigim ve bu gunlerde yine TRT'de bilmem kacinci tekrari gosterilen dizi :) Bazi bolumlerini defalarca izlemis olmama ragmen, yine de izlerim.. yine de izlerim :)
Sarmaşık (73. Bölüm)
Bir varmış, Bir yokmuş.
Bahçenin birinde, güneşe sevdalı bir gündöndü yaşarmış. onun dibinde de gündöndüye sevdalı bir sarmaşık. Gündöndünün gövdesine sımsıkı sarılır, yüzünü ona dönsün, onu sevsin diye umutla beklermiş. Gündöndü ise her sabah güneş doğduğunda yüzünü sevdayla göğe çevirip hayran hayran güneşi seyredermiş. Sarmaşıkçık çaresiz, daha bir sıkı sarılırmış gündöndüye. Ama nafile, gündöndünün aklı güneşte. Akşam olup da güneş battığında sevdiğini yitiren gündöndü boynunu büker, içine kapanır kalırmış üzüntüden. Sarmaşık daha sıkı, daha sıkı yapışırmış o zaman. Gelgelelim sabah olduğunda, gündöndünün yüzünü kendisine çevirmeyeceğini, günesle onun arasına giremeyeceğini bir daha anlarmış.
Ama bir sabah, minik sarmaşık uyanınca ne görsün: ilk defa sevgili gündöndüsünün yüzü güneşe değil, kendine dönük. Sevinçten az kalsın çığlık atacakmiş ki gündöndüsünün öldügünü anlamış. Çünkü sarmaşık, sevdiğinin yüzünü kendisine çevirmek için onun gövdesine sarıldıkça, yavaş yavaş onu boğduğunu, öldürdüğünü hiç farketmemiş. Gündöndü ölünce sarmaşığın sarılacağı bir sey de kalmamış. Zamanla o da sararıp solmuş. Sonra çiftçinin biri gelmiş, ikisini de bir kenara koparıp fırlatmış.
Kova (88. Bölüm)
(Haydar'ın Armağan'a anlattığı hikaye)
Bir sucu boynuna astığı uzun bir sopanın ucuna astığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış, sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine giden uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca hergün devam etmiş; sucu her seferinde patronun evine sadece bir buçuk kova su götürebiliyormuş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan utanç duyuyormuş. Bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş: "Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum". "Neden" diye sormuş sucu. Kova cevap vermiş: "çünkü ben çatlak bir kovayım". Sucu demiş ki: "Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri farketmeni istiyorum, yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu, diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını farkettin mi? Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve hergün ırmaktan dönerken sen onları suladın, ben de bu güzel çiçekleri toplayıp, patronumun evini süsleyebildim".
(Ve devamında Haydar Armağan'a der ki) "Geçtiğin heryerde çiçek açtırıyorsun, hiç birşey yapmasan da olur".
Sıfır Bir Değer Değildir (7. Bölüm)
Sıfır bir değer değildir. Bir sayı bile degildir. Ancak başka bir sayının yanına gelince değer yaratır, tıpkı sevda gibi. Sevdanın da tek başına değeri yok. İlle de biri olmalı. Sıfır ne kadar çoksa sayı o kadar çoğalır. Sevda ne kadar çoksa insan o kadar çoğalır, büyür.
Sana dese ki biri, "sevdamı al, kendine ekle, bir ömür ile çarp, sonra sonsuza eşitle". Yine değeri sıfır mı olur senin için?
Bir varmış, Bir yokmuş.
Bahçenin birinde, güneşe sevdalı bir gündöndü yaşarmış. onun dibinde de gündöndüye sevdalı bir sarmaşık. Gündöndünün gövdesine sımsıkı sarılır, yüzünü ona dönsün, onu sevsin diye umutla beklermiş. Gündöndü ise her sabah güneş doğduğunda yüzünü sevdayla göğe çevirip hayran hayran güneşi seyredermiş. Sarmaşıkçık çaresiz, daha bir sıkı sarılırmış gündöndüye. Ama nafile, gündöndünün aklı güneşte. Akşam olup da güneş battığında sevdiğini yitiren gündöndü boynunu büker, içine kapanır kalırmış üzüntüden. Sarmaşık daha sıkı, daha sıkı yapışırmış o zaman. Gelgelelim sabah olduğunda, gündöndünün yüzünü kendisine çevirmeyeceğini, günesle onun arasına giremeyeceğini bir daha anlarmış.
Ama bir sabah, minik sarmaşık uyanınca ne görsün: ilk defa sevgili gündöndüsünün yüzü güneşe değil, kendine dönük. Sevinçten az kalsın çığlık atacakmiş ki gündöndüsünün öldügünü anlamış. Çünkü sarmaşık, sevdiğinin yüzünü kendisine çevirmek için onun gövdesine sarıldıkça, yavaş yavaş onu boğduğunu, öldürdüğünü hiç farketmemiş. Gündöndü ölünce sarmaşığın sarılacağı bir sey de kalmamış. Zamanla o da sararıp solmuş. Sonra çiftçinin biri gelmiş, ikisini de bir kenara koparıp fırlatmış.
(Haydar'ın Armağan'a anlattığı hikaye)
Bir sucu boynuna astığı uzun bir sopanın ucuna astığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış, sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine giden uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca hergün devam etmiş; sucu her seferinde patronun evine sadece bir buçuk kova su götürebiliyormuş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan utanç duyuyormuş. Bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş: "Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum". "Neden" diye sormuş sucu. Kova cevap vermiş: "çünkü ben çatlak bir kovayım". Sucu demiş ki: "Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri farketmeni istiyorum, yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu, diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını farkettin mi? Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve hergün ırmaktan dönerken sen onları suladın, ben de bu güzel çiçekleri toplayıp, patronumun evini süsleyebildim".
(Ve devamında Haydar Armağan'a der ki) "Geçtiğin heryerde çiçek açtırıyorsun, hiç birşey yapmasan da olur".
http://www.yedinumara.net/
2 Temmuz 2009 Perşembe
Huzun ki...
10. nazım hikmet
hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız
biz ki sessiz ve yağız
bir yazın yumağını çözerek
ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze
ovayı köpürte köpürte akan küheylan
ve günleri hoyrat bir mahmuz
ya da atlastan bir çarkıfelek
gibi döndüre döndüre
bir mapustan bir mapusa yollandığımız
biz, ey sürgünlerin nazım'ı derken
tutkulu, sevecen ve yalnız
gerek acının teleğinden ve gerek
lacivert gergefinde gecelerin
şiiri bir kuş gibi örerek
halkımız, gülün sesini savurup
bir türkünün kekiğinden tüterken
der ki, böyle yazılır sevdamız
hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız
Hilmi Yavuz
30 Haziran 2009 Salı
Yengec erkegi
Hehehe
eksisözlüğe bir de "yengeç erkekleri" için baktıydım..
kimi zaman aşırı mutluluklarından dolayı bile olmadık bir nedenden sorun yaratabilirler. ulan çok güldük, neden acı çekmiyoruz gibisinden mazoşitlikleri bile vardır. üstelik öyle bir anda elini ayağınızı çeker ki sizden, siz neyin ne olduğunu anlamadan olaylar gelişir zaten. bu da ayrı bir verem eden özellikleridir tabi.
bu ufak cızırtılarından başka süper ötesi yaratıklardır. sizden biraz iyilik görsün karşılığından elinden gelen her şeyi yapar. kötü gün arkadaşıdır. hüzün kovalayıcı kuşunuz olur bazen, en mutsuz anınızda bile yüzünüzde gülücükler açtırmayı başarabilirler. yaratıcıdırlar, değer verdiği şeyleri her şeyin üstünde tutarlar. birlikte zaman geçirilecek bir kaç insandan biri de yengeç burcu erkeğidir. sözün kısası bir kaç uyuz eden huylarından başka şeker gibidirler. bu yüzden kendilerine eh olmuş diyor, on üzerinden sekiz veriyoruz :Pp
iki yengec bir eve yaki$ir
iki yengec o evin icinde tum hayatlarini
mutlu mesut gecirir
iki yengec inanilmaz derin bir sevgi icinde olur
hayatlarinin anlami o sevgi olur
yengecin halinden yengec anlar
eksisözlüğe bir de "yengeç erkekleri" için baktıydım..
- Bir ideal erkek olduğu söylenen ama başa çıkılması inanılmaz zor erkek türü
- eve dair her seyle fazlasıyla ilgili, duzen ve intizam seven, hayatın inis cıkıslarına evinde saglam yuvasında gogus germeye calısan, biraz ice kapalı ancak kendini cok iyi ifade eden, adalet duygusu fazlasıyla gelismis, sevdigi kadına tapan erkek tipi... bu turun en belirgin ozelliklerinden biri de her konuda söylecek bir kac lafı olması, bilgili, kültürlü altyapısı ve de omur boyu degismeyen muhalif tavrıdır
- evinize geldiğinde ortalığı derleyip toplayıp, battaniyeleri getirip, neyin nerde olduğunu bilmediği halde hiç üşenmeden kahve/çay yapan, garip bi korunma mekanizması geliştirmiş garip adamlardır bunlar. her zaman kucağında uyunabilen, ağlanabilen, sıkılınmayan eğlenceli tuhaf ama çok iyi insanlardır bunlar...biraz kapalı olmalarına ramen kalbine dokunduğunuzda dünyanın en duygusal insanı oluverirler...
- yengec erkeği, kadını hiçbir zaman zevk için kullanilacak bir obje olarak görmez; erkeğe esin veren kadın, onun için kutsal bir yaşam kaynağidir.
- kendisinden çok karşı tarafı düşünür..çoğu şeyi içine atar ve bu durumu içten patlamalı motordan farksızdır.. dalgın olduğu zaman bile etrafta olan bitenden haberi vardır..çok çabuk gıcık olabilen ve çok çabuk affeden bir yapısı vardır..yardım etmeyi çok sever..
- halk arasında sözleri dinlenir. kar ve kazançları çoktur. zevk, sefa, eğlence ve isrete düşkündürler. gezmeyi de çok severler. azimlidirler. macerayı ve seyahat etmeyi severler. ruh durumları dalgalıdır. bu burçta doğan erkek ya kendi kabuklarına çekilip öylece yaşamak ya da çevrelerine uyarak yaşamak isterler. sabırlı ve utangaç olurlar. hayal kurmayı severler, çoğu kere hayal dünyasında yaşarlar. . her muhite uyarlar. hem kendileri rahatlar ve hem de etraflarındakileri rahatlatırlar.
- annesini cok sever, dolayisiyla birlikte olduklari insanin anneleriyle iyi gecinmesi yengecler icin muhim, ana sozu dinliyorlar, aile kavramini her seyden ve herkesten ustun tutuyorlar sirf bu yuzden seviyorum bu adamlari. oglum olursa yengec olur insallah
- satranç tahtası gibi erkektirler. tek bir hata ile şah mat olabilirsiniz bunların karşısında, aman dikkat. kalplerini kazanmak zordur ama bir kez kazandınız mı kaybetmek imkansıza yakın birşeydir. lakin, o kalp kazanma süreci üstteki satırlarda belirttiğim gibi satranç oynamaya benzer. sabır, hatta peygamber sabrı gerekir onların kalbine giden yolda. büyük ihtimalle "olmadı bırakıyorum" diye yüz kere tövbe eder, sonra yine tüm aksiliğine karşın o tatlılığına kanıverirsiniz. yıllar boyu sizi peşlerinden sürükleme kapasiteleri oldukça yüksektir.en baldan sevgililer grubunda da başı çekerler. sadıktırlar, yüzde yüze yakın bir oranda güvenilirdirler. eğer bir yengeçle birlikteyseniz, mutlusunuzdur. gururla arkanıza yaslanabilirsiniz.
- kesinlikle evcimen ve ev islerinden anlayan, bazen kadinlardan daha basarili temizlik ve yemek yapabilen, dengesiz, sinirlenince yaninda bulunulmamasi gereken (oyleymis daha ben gormedim), fazla sevgi dolu varliklar oluyor bunlar.durup dururken mutfak tezgahini silip parlatmaya kalkanlari var.deli midir nedir?
- cekicidirler. yaninda kendinizi tanrica gibi hissedersiniz. ortamlarin kralıdır, en bi gösterislisidir. ev ortamında mutludur, huzurludur ama sokakta hayatı bulurlar. insanlarla cok rahat iletisim kurabilirler, dostluklari bakidir. bazen yalan söylerler, canınızı acıtırlar, ama tatlı tatlı konusup bir anda romantizmle aklınızı basınızdan alırlar. kacmak yerine tapmayı secenler icin dunya adeta cennetten bir köse kıvamına gelir. zaman zaman cehenneme gidis dönüs bileti sıkıstırırlar avucunuzun icine. e o da bir degisikliktir. dedikodu sevmezler.
- sürekli susar, iyi geçinmeye çalışır, kalp kırmaz ama sonra 'yeter ulen!!' diyerek ortalığı bir dağıtır herkes 'anaa..ne biçim adammış da bilemedik biz' der..ama beş on dakika sonra yine susar, iyi geçinmeye çalışır ve kalp kırmaz..çok acayip adam bunlar..
- yengeç burcu erkeğinin içine kapanık olması diye birşey yoktur. karşısındaki insanlar paylaşacak birşeyi olmayan veya konuşsada anlaşılmayacağını anlayan yengeç burcu erkeği susar.bu içine kapanıklık değil frekans uyuşmamasıdır. karşısında kafa dengi birisi bulunduğu zaman kimse tutamaz onu. şair ruhlu olmasa da şairim diyen yüzlerce adamı cebinden çıkartır.
Anneye düşkündür,doğrudur.bunun sebebi ana kuzuluğu değil "ana gibi yar bağdat gibi diyar olmaz" düsturunun doğar doğmaz içinde yer etmesidir.yengeç erkekleri hiçbir kadının kendisini annesi kadar sevemeyeceğinin bilincindedir. hatta bunu o kadar abartabilir ki, tüm dünyaya meydan okuyabilir bu düşüncesi ile. "seni annenden daha çok seveceğim" lafı gerçek bir yalandır, bunu anlamak için yengeç burcu olmaya gerek yoktur. annesini hiç tanımayanları tenzih ederim.
yengeç erkeği sever, gerçekten sever,varlığının son tozlarına kadar paylaşmaya hazırdır.sevdiği kadına imkanları dahilinde dünyayı serer ayakları altına. ve karşılık ister.oda sevilmek ister eninde sonunda. sevilmediğini anladığında ise uzaklaşır o kadından.
- ailesine, bilhassa annesine çok düşkün olan erkeklerdir. bunların kalbini kazanmak için annesiyle iyi geçinmek, ona kendini sevdirmek, ve -imkansız ama- annesi kadar güzel yemek yapmayı bilmek gerekir. yengeç hayvanının kabuklu olmasından mıdır nedir bilinmez, içine kapanıktır bunlar ilk etapta, kabuğuna düşkündür, evcimendir. aile kavramına çok önem verirler. kendilerini tanımanız için biraz zaman geçmesi gerekir. ama unutulmamalıdır ki biraz göreceli bir kavramdır. biraz zaman geçtikten sonra anlaşılacaktır ki iyidir hoştur be bunlar. ama kindardırlar da, kolay kolay unutmazlar, hatta hiç unutmazlar, hafızaları kuvvetlidir. ama işine gelmeyince unutmuş ayağı yapabilirler. bu konuda gözünüzün içine baka baka yalan söyleyebilirler. intikam zamanı geldiğinde kıskaçlarıyla sokarlar adamı bunlar, çok pis. son olarak su grubu olduğu için sanırım, deniz görmeden yaşayamaz bunlar.
- ideal sevgili sanilir en basta.
olumune romantiktir zira. bayilir surpriz yapmaya. organizasyon yetenegi cok gelismistir, dusuncelidir; lakin cok baskindir. sevgilisini, sevgilininin kendisi dusundugunden daha cok dusunur, ne zaman ders calisacak/yemek yiyecek/gunde kac saat uyuyacak/aksam kacta yatacak vs; hepsini kendisi bizzat planlar; takdir bekler. bebek gibi davranir sevgilisine, yolda hep kaldirimin ic tarafinda yurutur sevgiliyi mesela. anneler icinse, ideal damattir. saygilidir aileye karsi, kizlarina prenses muamelesi yaptigini hissettirir. - Yengeç erkekleri gözlemci ruha sahip erkeklerdir. yeni girdiği bir ortamda hemen herkesle kanka olmak yerine sakin sakin oturup çevreyi insanları gözler karakter analizi yapar. edindiği izlenimler sonucunda kendi kafa yapısına uygun insanları seçer ve bu kişilerle yavaş yavaş muhabbete geçer. evet yavaştır yengeç erkeği biraz üşengen, biraz utangaç, biraz korkak. ancak ısındığı insanı da kıskaçları arasına alıp bir daha bırakmayacak kadar sağlam
- sadece mutlu olmayı isteyen,bunun için kimi zaman düşüncesizce hareket edip çevresindekileri üzebilen erkektir.gerçekten yengec burcu erkeginin karakteristik özellikleri vardır ve bunların başında geleni duygusal yapılarıdır. "abi ben ilk cinsel deneyimimi sevdiğim kadınla yaşamak istiyorum,tek gecelik ilişkiler bana göre değil" diyen birisine rastlarsanız burcunu sorduğunuzda alacağınız cevap "yengeç" olacaktır.
- mutlu edilmesi çok kolaydır. ilgiye gerçekten muhtaçlarıdır, ufacık mincik ilgi, sevgi belirtilerinden hayat bulurlar, ama aynı şekilde en ufak bir soğukluğu hemen farkedip kabuklarına çekilirler, üzülmeye yıpranmaya başlarlar. Zor değillerdir. en büyük zorlukları hep kendileridir: kendi kendini kurutan, kendi kendinde eriyen erkektir.
- Dengesizliklerine katlandığınız vakit tadından yenmeyecek erkektir modelidir.
kimi zaman aşırı mutluluklarından dolayı bile olmadık bir nedenden sorun yaratabilirler. ulan çok güldük, neden acı çekmiyoruz gibisinden mazoşitlikleri bile vardır. üstelik öyle bir anda elini ayağınızı çeker ki sizden, siz neyin ne olduğunu anlamadan olaylar gelişir zaten. bu da ayrı bir verem eden özellikleridir tabi.
bu ufak cızırtılarından başka süper ötesi yaratıklardır. sizden biraz iyilik görsün karşılığından elinden gelen her şeyi yapar. kötü gün arkadaşıdır. hüzün kovalayıcı kuşunuz olur bazen, en mutsuz anınızda bile yüzünüzde gülücükler açtırmayı başarabilirler. yaratıcıdırlar, değer verdiği şeyleri her şeyin üstünde tutarlar. birlikte zaman geçirilecek bir kaç insandan biri de yengeç burcu erkeğidir. sözün kısası bir kaç uyuz eden huylarından başka şeker gibidirler. bu yüzden kendilerine eh olmuş diyor, on üzerinden sekiz veriyoruz :Pp
iki yengec bir eve yaki$ir
iki yengec o evin icinde tum hayatlarini
mutlu mesut gecirir
iki yengec inanilmaz derin bir sevgi icinde olur
hayatlarinin anlami o sevgi olur
yengecin halinden yengec anlar
28 Haziran 2009 Pazar
21 Haziran 2009 Pazar
Efter brylluppet
Bunu gösterebilmek için bir video
görüntüsünden daha fazlası gerekiyor
Mumbai'da fahişelik yapan bir milyonu aşkın çocuk var.
4-5 milyon kadarı da yetersiz besleniyor.
Sonra, her gün farklı sebeplerden ölen çocuklar var.
İmkânımız olsa, cüzi bir parayla alabileceğimiz ilaçlarla
enfeksiyon gibi hafif hastalıkları kolaylıkla önleyebiliriz.
Neden düğüne beni de çağırdın, Jörgen?
O kişinin ben olduğumu biliyordun.
Ama dünyada olup biten her şeyi
kontrol altında tutamayız.
Bana neden kendin söylemedin?
Neden bana yalan söylemeye devam ediyorsun?
Bir gün ansızın öldüğünde üzülmeyecek miyim sanıyorsun?
40 yaşıma bastığımda söylemeyi
beceremediğim o kadar çok şey vardı ki.
Bu süre içinde çok şey değişti
ve müsaade ederseniz değerli vaktinizin
10 dakikasını çalmak istiyorum.
Çünkü öyle. Vakit çok değerli.
Saçıma düşen aklar bana bunu öğretti.
Anna, lütfen ağlama. Şimdi ağlamanı istemiyorum.
İçin yanacak, eminim ama bu da geçecek,
her şeyin geçtiği gibi.
Dünyada ilerlemek istiyorsanız,
seçim yapmak zorundasınız.
Efter brylluppet (2006)
imdb
Düğünden Sonra
15 Haziran 2009 Pazartesi
Eski ajendalar
Eski kitaplarimi falan duzenlerken, eski ajendalarimla karsi karsiya kaldim. Biraz kurcaladim ve agendayi odev not etmek harici, baska baska seyler icinde kullandigimi fark ettim. Birkac sayfanin resmini cekip paylasmak istiyorum :)
Tee o zaman Kanji ve Japoncaya merakim varmis, kenar suslemelerine bakilirsa :)
Su alttaki olaya bakin, ajandanin icinde gecen diyaloglar, ders arasinda konusmamak icin yazilan yazilar falan hehehe.. hey gidi genclik :P
2000 yilinda Avrupa kupasina gitmistik, Turkiye-Portekiz macina. Bilet ajengamin arasinda kalmis. Guzel bir hatiraydi ama o zamalar maalesef 1-0 yenilmistik ve Turkiye kupadan elenmisti :(
Elbette odevleri yazmak icin de kullandigim oluyordu, valla bak, ispati bile var :Pp
Nedendir bilmem, bazi bos sayfalara ders dahi yapiyormusum hehehe, hatta alttaki yazi gibi aynen.:
Oy oy, bu da kasim 1994 yilindan kalma bir yazi.. Senin gibi bir arkadasim oldugu icin kendimle gurur duyuyorum demis de.. Ondan oncesi elbette biraz karisik. Sozlu edebiyat dersinde, sinifin onune gecip bir romani anlatmamiz gerekiyordu sanirim. Tuhafima giden, bittikten sonra kizarman oldu demis. hehehe Naapiim utaniyorum iste :)
Elbette odevleri yazmak icin de kullandigim oluyordu, valla bak, ispati bile var :Pp
10 Haziran 2009 Çarşamba
7 Haziran 2009 Pazar
Yengec kadini
Bugun eksisozluk' u biraz kurcalayayim dedim...
sonra da baktim ki blog epeyce boş kalmış, buraya bazı yazıları aktarayım dedim :P
Bakalım bence doğru bulduğum "yengeç burcu kadınları" hakkında yazılanlar nelermiş :P
dışarıdan hiç bir şeyi kafasına takmaz gibi görünür
duygusal değilmiş, çok cesur ve sertmiş gibi davranır
ama sadece yengeçin kabuğudur bütün bunlar
içindeki et yumuşacık ve lezzetlidir. Yumuşacıktır; çünkü duygusaldır, kırılgandır, maalesef çok alıngandır (yağmur yağıyor, bana ördek dedin kadar!) lezzetlidir; çünkü aşk, arkadaşlık, yatak onunla eğlencelidir, sınırsızdır, korkusuzdur
paylaşımcı, merhametli, dürüst ve haddinden saf ve iyi niyetlidir. bu yüzden başkaları tarafından kullanılmaya ve tiye alınmaya çok müsaittir. ama enayi değildir. haksızlığa, aldatılmaya, nankörlüğe uğradığında hiç bir zaman affetmez, affetse de asla unutmaz, öcünü alacağı günü sabırla bekler, sonra da ortalığı kasıp kavurur, defolur gider. kısaca müthiş kincidir.
yani her türlü duyguyu dibine kadar ve keyif alarak yaşar yaşatır.
felsefesi bu...
sonra da baktim ki blog epeyce boş kalmış, buraya bazı yazıları aktarayım dedim :P
Bakalım bence doğru bulduğum "yengeç burcu kadınları" hakkında yazılanlar nelermiş :P
- duygusal olmalarından dolayıdırki sevilmeye ve korunmaya ihtiyaç duyarlar. onları sevmek ve korumak gerekir. Amma velakin, bir yengeç en zor durumda bile sizden iyi korunabilir, hatta ve hatta kendi kabuğuna çekilip size hiçe sayabilir. Biraz olgun ve hayatta çok şey tatmış bir yengeş kadını her derde devadır.
- asla durağan olmayan bi duygu denizinde ordan oraya sürüklenen buhranlı bi balıktır o. Ciddi anlamda 'duygusal kanser' olup, yaşadığı, yaşayacağı hayatı en küçük birimlerine kadar iliklerinde hissederek yaşayan,mutlu olduğunda mutluluktan, hayal kırıklıklarında üzüntüden ölecekmiş gibi soluğu kesilen dişi kişi.
- duygu yumağı, ilgiye aç sevgi melekleri. hayal dünyalarında yaşarlar çoğu zaman, onları hayal kırıklığına uğratanlara ise kin tutarlar. iki güzel sözle kinleri bile geçer. Kızgınlıkları, üzüntüleri, kırgınlıkları hep içlerine atarlar , etraftakilere hep gülümser onları mutlu etmeye çalışırlar. Kararsızlıklarından dolayı devamlı içlerinde gelgitler yaşarlar. Çabuk bağlanırlar ama çabuk unutamazlar bağlandıkları yaşanmışlıkları, çabuk kopamazlar anılarından, geçmişlerini geleceğe taşırlar.
- hayatına duygularına göre yön veren kadındır. Yengeçler bir fikri kafalarına yerleştirirler ve bu fikre doğru yol alırken çeşitli esneme payları bırakırlar
- dünyanın en arkadaş olunası insanlarıdır. sizi asla yarı yolda bırakmazlar
- çok güzel yemek yapan kadınlardır. sağ tarafında duran kişi için ölebilecek kadar fedakar olabilen ama aynı anda sol taraftakini umursamayıp uçurumdan aşağı atabilecek bir kadındır. karnı aç olsun ilgi manyağı olsundur. soğuk havayı sevmez. karşısındakinin nefes alıp verme şeklinden bile anlam çıkartabilir.
- ağlarken gülmeye ya da tam tersi gülerken ağlamaya başlayan dengesiz insandır.
- yengeç kadının ortak özellikleri ise; çirkin yengeç burcu kadını yoktur gibi, biraz killolu olsalar bile yüz güzellikleri tartışılamaz, tenleri genelde beyaz ve yumuşacık olur, bebeksi bir kokuları vardır, çok hassasdırlar hemen hasta olabilirler, erkeğin kalbine giden yolun köprüsü olan miğde için inanılmaz lezette yemekler yaparlar.
- sade, fakat kendine has ışıltısı (bu ışıltı zeka ve zerafetin bir kombinasyonudur) ile karşı cins tarafından her daim dikkat çeken lakin ulaşılması zor olan, hemcinsleri tarafından özenilen, hatta daha doğru bir ifade ile, kıskanılan kadın tipi.
- yengeç burcu kadını anaçtır evet... bu kutsal bir içgüdüdür ve gerçek kadınlara mahsustur. kırılgandır, çünkü kırmamaya çok dikkat ettiği için kırılmayı haketmediğini düşünür. duygusaldır, çünkü insan duygularıyla vardır. Kısa, öz ve son olarak yengeç burcu kadını hakkında yapılabilecek en doğru yorum şudur; onun mutlu edemeyeceği insan yoktur, onunla mutlu olmayı beceremeyen/haketmeyen insan vardır...
- yengec kadini her detayi cok iyi hatirlar, ama basina gelen kotulukleri ayri bir iyi hatirlar. Fil hafızasınana ragmen yengec kadini icin kindar demek dogru degildir. onu daha iyi tanidikca anlarsiniz ki o duygusal yapisi yuzunden ayni hatalari her an tekrar yapabilecegini hissettigi icin surekli kendine gecmisi hatirlatma ihtiyaci duyar, yoksa cogu burc kadinina gore yuregi cok daha saf ve temizdir.
- yengec kadini ayni zamanda samimi ve comerttir. oyun oynamaz, oynayamaz, hem hinligi hemde isvesi cilvesi limitlidir, bir yere kadardir, o yerden sonra duygular butun kontrolu ele alir, ici disi bir yapar. dolayisiyla duygusal, harbi, hatta fevri yengec kadini gorebilirsiniz ama cilveli, poz kesen, rol yapan yengec kadini nadirdir.
- onun anladigi tek lisan sevgidir, gururlu, onurlu, romantik ve hatta biraz da arabesk sadakat gosterileridir, ve hepsinden onemlisi samimiyettir. samimi olmaniz yeter, ayni zamanda samimiyetinize inandirmaniz gerekmez, lakin yengec kadini bu konularda hukmu en basta soylendigi gibi, butun toplum, sosyal ve mantik kurallardan bagimsiz, akliyla degil kendi duygu ve hissiyatinin yonlendirdigi sekilde verecektir.
- sağlam, dik, yıkılmaz görünümünün altında oldukça duygusal bir kalp barındıran kadındır. karşılaştığı zorluklara karşı çelikten duvar misali göğüs gerse de patlama noktası geldiğinde kimse onları tutamaz ve işte o an geldiğinde bu kadınların hışmından korunulmalıdır. en sağlam ve sadık arkadaşlar, sevgililer bu burca mensup kadınlardan çıkar. eğer bir yengeç burcu kadını bulunursa sımsıkı tutulmalıdır asla elden kaçırılmamalıdır.
- oldukça güçlü bir hafızaya sahiptirler ve bu nedenle geçmişin her ayrıntısıyla birlikte yaşamaya mahkumdurlar. nostaljiyi severler, değer verirler, geleceği geçmişten çıkarmaktan büyük keyif alırlar.
- güvenilirdir. o kadar ki kendinizi gözü kapalı teslim edebilirsiniz, zarar vermez size, kıyamaz. sorumluluk duygusu çok gelişmiştir. potansiyel annedir, candır. Ruh hali değişkenlik gösterir. deniz gibidir o, kimi zaman dalgalı, kimi zaman süt liman. Zor sever, zor güvenir. ama bir kere sevdi mi, bir kere güvendi mi de sizden asla vazgeçmez.
- gerçekten seviyorsa; suistimal veya yalan sezmedikleri sürece sonsuz toleransa sahip,iyi veya kötü her anınızda yanınızda olan,asla tuttuğu eli bırakmayan kadındır.sinirlenseniz de,kırsanız da gözleri dolu dolu sessiz bir gülümsemeyle size bakar, hoşgörür çoğunlukla
- yengeç burcu kadınına aşık olmak, elinizde ateş tutmaktır, ateşe uçan pervane olmaktır, içinize çekip kor olmayı istemektir, sıcaklığına alışmak hep yanı başınızda olsun istemenizdir.
- ne kadar saftır, iyi niyetlidir ya da öyle görünüp aklında kaç bin tilkiyi gezindirir bilemem ama kesinlikle ve kesinlikle keskin çizgileri olan kadın tipidir.. kırmamak, kırılmamak için çok geri çekilir ama sabrı taştığı an geri dönüşü yoktur.. önce karşısındaki şanssız bünyenin hakkından gelir, sonrada varlığından habersizmiş gibi değersiz kılar.. ve ben bu kadınların en çok bu yönüne hastayım..
- aşk gibi aşktır, can gibi can, dost gibi dost, bebek gibi bebek, anne gibi anne ve en süperinden eştir. anaç bir yapıya sahiptir. çok kırılgandır, bir o kadar da çabuk yumuşayan yapısı ile insanı sıkmaz. adam gibi sever erkeğe erkek olduğunu hissettirir. verilen değerleri boşa çıkarmaz. gönül rahatlığı ile sevin efendim, zarar gelmez.
- ayrıca evin huzuru yaptığı yemeklerden önce gelir. huzur yoksa, ya o ev yakılmalıdır ya da oradan bir yengeç göçüp gider. yemek yaparken biri akıl verirse kendini bitmiş saysındır, yengecin hisleri zaten o yemeği yapmasına yardımcı olur. sevgilisi çok tatlıdır, onun erkeğidir, onun için her şeyi yapar ama sevgilisinin yüzüne genelde nazlı bakışlar atar, bakışlarıyla istediğini yaptırır. ama zaten çıkarcı mantıkta olmadığı için istekleri de pırlanta, elmas, gemi, araba gibi şeyler değil; daha masumane, bakkala göndermek, yanyana kitap okumak, soba yaktırmak, karşılıklı kahve içmek ve şımartılmak olur.
- mantıklı bir kadındır; duygularıyla hareket eder (nasil ya :P)
- en büyük kişisel kusuru fazlaca şefkatli olmaktır.
- herhalde tüm burçlar içinde anneliğin en çok yakıştığı burçtur. sevimlidir, akıllıdır, biraz fazlaca yufka yüreklidir, hafiften şaşkındır (ki her seferinde kendisini daha da şirin yapar bu özelliği)
dışarıdan hiç bir şeyi kafasına takmaz gibi görünür
duygusal değilmiş, çok cesur ve sertmiş gibi davranır
ama sadece yengeçin kabuğudur bütün bunlar
içindeki et yumuşacık ve lezzetlidir. Yumuşacıktır; çünkü duygusaldır, kırılgandır, maalesef çok alıngandır (yağmur yağıyor, bana ördek dedin kadar!) lezzetlidir; çünkü aşk, arkadaşlık, yatak onunla eğlencelidir, sınırsızdır, korkusuzdur
paylaşımcı, merhametli, dürüst ve haddinden saf ve iyi niyetlidir. bu yüzden başkaları tarafından kullanılmaya ve tiye alınmaya çok müsaittir. ama enayi değildir. haksızlığa, aldatılmaya, nankörlüğe uğradığında hiç bir zaman affetmez, affetse de asla unutmaz, öcünü alacağı günü sabırla bekler, sonra da ortalığı kasıp kavurur, defolur gider. kısaca müthiş kincidir.
yani her türlü duyguyu dibine kadar ve keyif alarak yaşar yaşatır.
felsefesi bu...
12 Mayıs 2009 Salı
Kara Kelebeklerin Evi
Ama denemeye devam etmeliyiz. Her zaman.
Böylece imkânsız olan şeyler gerçekleşebilir.
Bunu aklından sakın çıkarma, Juhani.
Hastasın ama iyileşeceksin.
Geçmişi unutmadan asla düzelemezsin.
Geçmişe takılı kaldıkça,
o da seni asla rahat bırakmaz.
Bu mektupta ne yazıyorsa yazsın,
unutmaman gereken bir şey var.
Hayatı asla hırçın karşılama. Ne kendi
hayatını, ne de başkasınınkini zorlaştırma.
Hayatı günbegün yaşamaya çalış.
Kendine acımak ve kendini
aldatmakla hayatını heba etme.
Yenilgiye uğramış olanlar,
kendi ayakları üzerinde duramazlar.
Her şeyin bittiğinin farkına varırlar sadece.
Yaşadıkları sürece.
İyi ki başka türlü insanlar da var;
hayatta kalabilenler.
Bunlar asla yenilmezler.
Juhani, sen onlardan birisin.
Her şeye rağmen uçmasını öğreneceksin.
Hastasın ama merak etme, iyileşeceksin.
"Kara Kelebeklerin Evi", çocukluğunda yaşadığı travmatik olayı atlatmayı başaramayan 14 yaşındaki Juhani'yi konu almaktadır. Hüsranla sonuçlanan pek çok bakıcı aile deneyiminden sonra ıslah evi olan bir adaya gönderilir. Juhani bu adada bağışlamayı ve sorumluluğu öğrenmektedir. Günün birinde bakanlık, ıslahevine yaptığı para yardımını kesmek ister ve müdür bir ipek böceği projesiyle adayı kurtarmayı planlar. Ama işler hesaplandığından çok daha farklı bir yönde gelişmektedir...
11 Mayıs 2009 Pazartesi
Losing my religion
Life is bigger
It's bigger than you
And you are not me
The lengths that I will go to
The distance in your eyes
Oh no I've said too much
I set it up
That's me in the corner
That's me in the spotlight
Losing my religion
Trying to keep up with you
And I don't know if I can do it
Oh no I've said too much
I haven't said enough
I thought that I heard you laughing
I thought that I heard you sing
I think I thought I saw you try
Every whisper
Of every waking hour I'm
Choosing my confessions
Trying to keep an eye on you
Like a hurt lost and blinded fool
Oh no I've said too much
I set it up
Consider this
The hint of the century
Consider this
The slip that brought me
To my knees failed
What if all these fantasies
Come flailing around
Now I've said too much
I thought that I heard you laughing
I thought that I heard you sing
I think I thought I saw you try
But that was just a dream
That was just a dream
Bugün Dan Brown'un "Angels & Demons" romanını bitirdim. Bir şekilde Da Vinci Code'u daha da beğenmiştim, belki de Paris'i gezmiş ama Roma'yı görmemiş olduğumdan olabilir. İlginç.. Notre Dame'ın önünde durdugumda zaten kendi kendime sorardım.. bu kadar heykelin burada işi ne diye. Malum Hollanda'nın kiliselerinde öyle fazla heykel, süs ve benzeri şeyler pek yoktur. Sadedir, belkide protestant olduklarından. Bilemiyorum ama bu romanlar sayesinde birazda olsa soruma cevap bulmuş olabildim.. meğer neler varmış neler :P Eskilerden aklımda kalan şarkılardan biridir bu R.E.M'in parçası. Üstelik romanad bence çok uyuyor.. Eskiyle yeniyi eritelim istedim ;)
It's bigger than you
And you are not me
The lengths that I will go to
The distance in your eyes
Oh no I've said too much
I set it up
That's me in the corner
That's me in the spotlight
Losing my religion
Trying to keep up with you
And I don't know if I can do it
Oh no I've said too much
I haven't said enough
I thought that I heard you laughing
I thought that I heard you sing
I think I thought I saw you try
Every whisper
Of every waking hour I'm
Choosing my confessions
Trying to keep an eye on you
Like a hurt lost and blinded fool
Oh no I've said too much
I set it up
Consider this
The hint of the century
Consider this
The slip that brought me
To my knees failed
What if all these fantasies
Come flailing around
Now I've said too much
I thought that I heard you laughing
I thought that I heard you sing
I think I thought I saw you try
But that was just a dream
That was just a dream
Bugün Dan Brown'un "Angels & Demons" romanını bitirdim. Bir şekilde Da Vinci Code'u daha da beğenmiştim, belki de Paris'i gezmiş ama Roma'yı görmemiş olduğumdan olabilir. İlginç.. Notre Dame'ın önünde durdugumda zaten kendi kendime sorardım.. bu kadar heykelin burada işi ne diye. Malum Hollanda'nın kiliselerinde öyle fazla heykel, süs ve benzeri şeyler pek yoktur. Sadedir, belkide protestant olduklarından. Bilemiyorum ama bu romanlar sayesinde birazda olsa soruma cevap bulmuş olabildim.. meğer neler varmış neler :P Eskilerden aklımda kalan şarkılardan biridir bu R.E.M'in parçası. Üstelik romanad bence çok uyuyor.. Eskiyle yeniyi eritelim istedim ;)
7 Mayıs 2009 Perşembe
Lahey'de sanat
Dün bir türlü konuyu bağlayamadığım için yazıyı yazamadım... Ama sanırım yazıdan ziyade görsellikle anlatmak istediğimi ifade etmeliyim :)
Kütüphanede çalışan iş arkadaşımın eşi tam bir Citroen DS hastası.
Sevdasını tuvale de taşımış. Çizmeye 20-25 sene önce kendi çabalarıyla başlamış. Geçen sene kütüphanemizde sergisi olmuştu. Böyle resimden görmek farklı ama bir de tabloları yakından seyretmek çok daha farklı.
Bir diğer iş arkadaşım, Hırvat asıllı bir Boşnak.. yani Saraybosna'dan gelme desem daha doğru. Savaş sırasında Hollanda'ya yerleşmişler. Oğlu film akademisinde okumakta, sağa sola belgesel çekmeye gidiyor, kızı "internasyonel dans tiyatrosunda" balet, ve eşide fotografcı. Aile boyu sanatın içindeler kısaca. Mesela geçtiğimiz hafta bir röportaj serisi için Viyana'ya gittiler.. Beni yanlarında götürmeyi unuttular ama :P Bosna'da gösterime girecek bir tiyatro oyununun koreografi resimlerini çekmişler geçenlerde, sağ olsun iş arkadaşımız bizi yakından bilgilendiriyor :)
Ve son olarak ara sıra yardımcı olarak çalışan, aslen sigorta firmasında görevli bir ek elemanımız. Geçen cumartesı denk gelmişti. Çok sakin, çok cici bir arkadaşımız. Haftasonu özel ders alarak kendini geliştirmeye çalışıyor. Onun da birkaç denemesini sunmak istedim.Sanırım eylülde kütüphanede sergisi olacak.
Kütüphanede çalışan iş arkadaşımın eşi tam bir Citroen DS hastası.
Sevdasını tuvale de taşımış. Çizmeye 20-25 sene önce kendi çabalarıyla başlamış. Geçen sene kütüphanemizde sergisi olmuştu. Böyle resimden görmek farklı ama bir de tabloları yakından seyretmek çok daha farklı.
Bir diğer iş arkadaşım, Hırvat asıllı bir Boşnak.. yani Saraybosna'dan gelme desem daha doğru. Savaş sırasında Hollanda'ya yerleşmişler. Oğlu film akademisinde okumakta, sağa sola belgesel çekmeye gidiyor, kızı "internasyonel dans tiyatrosunda" balet, ve eşide fotografcı. Aile boyu sanatın içindeler kısaca. Mesela geçtiğimiz hafta bir röportaj serisi için Viyana'ya gittiler.. Beni yanlarında götürmeyi unuttular ama :P Bosna'da gösterime girecek bir tiyatro oyununun koreografi resimlerini çekmişler geçenlerde, sağ olsun iş arkadaşımız bizi yakından bilgilendiriyor :)
Ve son olarak ara sıra yardımcı olarak çalışan, aslen sigorta firmasında görevli bir ek elemanımız. Geçen cumartesı denk gelmişti. Çok sakin, çok cici bir arkadaşımız. Haftasonu özel ders alarak kendini geliştirmeye çalışıyor. Onun da birkaç denemesini sunmak istedim.Sanırım eylülde kütüphanede sergisi olacak.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)