30 Mayıs 2007 Çarşamba

Ankara'dan mektuplar



Bana gönderdiğin en son mektuba bir güzel sarılıp ağladım.
Bir satırın bile bana çok cesaret veriyor.
(kasım 1998)

***
Umarım beni unutmadınız. Ee kızlar olunca ben unutuldum gibi geldi. Gülfem ablamı bir tek şartla affederim. Bana canım diye başlayıp, tatlım diye son bulan mektuplar bekliyorum. Bak sana yazmayacaktım, baya bir şeyler yazmışım. Ben aslında teyzeme yazıyordum, sen ne zaman araya girdin. aradan çık.
(haziran 1997)

***
Bu mektubu şu an İstanbul'daki ablamgilin balkonundan yazıyorum. Seni hatırladık, sana yazmak istedik. Orada sen üzülürsün belki bunlar beni hatırlamaz diye, aslında sen bizim aklımızdan hiç çıkmıyorsun.
(ağustos 1997)

***
Sen napıyorsun, nelerle uğraşıyorsun, nelerin peşindesin? Hiç arayıp sormuyorsun, unutulduk mu yoksa? Ben sizleri asla unutmam. Sizlerle olduğum ortamı, sizlerle yaşadıklarımı asla unutmam. Bizler üçlü kuzenler bir araya geldiğimizde bu hayat daha güzel.

Güzelim kararımı verdim, karşıma uygun birisi çıksın hemen evliliği düşünürüm.Yokmu öyle bir tanıdıgın? Hemen gönder. Ben evlenirsem düğünüme gelir misiniz? Gelirsiniz, gelirsiniz, gelirsiniz. En mutlu günümde yanımda olmak istersiniz. Bi gelmezsen o güzel gözlerini oyarım.
(20 aralık 2000)

********************************





Gül ablam nasıl iyi mi? İnşallah iyidir. Ne iş yapıyor?
Ablam beni ben ablamı tanımıyorum ama tanışmayı
o kadar arzu ediyorumki yazı ile anlatamam.
(28 kasım 1994)

***
Fakir insanların katıksız bir ekmekleri vardı
Şimdi İstanbul'da ekmek 13.000 oldu.
(25 ocak 1996)

***
Bu gün bizim için önemli bir gün -
6 hazıran 1999, Abim üniversite sınavına girdi.

***
Sorması ayıp olmasında Hatice mektup gönderiyormuş. O nasılmış? Ya uzun zamandır görüşemiyoruz da. Hasta seyrı oluyor muymuş? Ah canım benim bana en yakın (mesafe olarak) hiç görüşemiyoruz.
(6 aralık 1997)

***
Ben buraya yazacak bir teselli bulamıyorum. Sen hepsini yazmışsın. (Olmadı işte, hem hayatın sonu değil, Nasip değilmiş, Hayırlısı bu imiş, bu oldu! Ben ne kadar buraya bir şeyler yazsam inanması güç gelir. İnsan yüzünü görmeyip onun samimiyetini anlamadıktan sonra ama ben sana güveniyorum...

Hep aynı tas aynı hamam diyordun. Değişiklik yapmak istedin herhalde. Gerçekten duyduğumuzda deli olduk. Defalarda Hollanda'yı aradık ama düşüremedik. O sesini duyduğum zaman çok sevindim, bu kız 9 canlı sesi sağlam inşallah kendiside öyledir bunuda atlatacağız dedik. Ben sana demedim mi? Bir tarafını kırmadan Türkiye'ye gel diye...
(24 temmuz 1998)

***
Çok kıymetli kızım Gül, önce selam eder gözlerinden öperim.
Gönderdiğiniz resimleri aldık çok memnun olduk...
(2 mart 1995 )

***
Hani sayfanın hemen hemen yarısını soru cümleleriyle var mı? var mı? var mı? diye doldurmuşsun ya cevap veriyorum: Yok! Yok! Yok!

Bugün 31 ağustos pazar, yaklaşık bir saat önce benim anam ile senin anan telefon görüşmesi yaptılar. Ve aklımdan sizi geçirirken telefon denen alet dile geldi ve zırrr dedi. Gerçekten bak, belki inanmazsın.

Eğer Allah nasip ederse yarın liseye yazılacağım ve artık liseli bir genç kız olacağım.
(9 eylül 1997)

***
Bana doksanaltının sonunda yazdın, inşallah 98e kadar bir daha yazarsın. Buralarda bir hava var bir hava off sormayın. Gözlerimiz bir senin mektubunda, birde göge doğru kar yollarında kaldı.

O kareli kağıt burada matematik değil, güzel yazı, fen v.b. derslerde kullanılıyor. Hiç matematiğede kareli defter kullanılır mı, bizler genellikle çizğisiz defter kullanırız. Hollanda'da ne acaip bee...
(31 ocak 1997)

***
Mektubun gelmis... Acaba onun göndereceği kağıt parçalarında üzerlerine dökülmüş minik ve şirin o güzel harflerin birleşiminden oluşan kelimelerden benim payıma neler yazılacak diye merak ediyordum ki...

Gül abla, bizde sınıflarımızı geçtik. Şu anda bir boşluğun içinde karşı karşıya iki kapı var ve ben hangi kapıyı açacağımı bilmiyorum. Neden bahsettiğimi anlamadın. Ben sana kısaca anlatayım, sen okumuş biri olarak bana yardımcı olursun.
(tarih: düğüne bir gün kala - 1997?)




***
Açıkası biz seni insana hemen ısınan açık sözlü espiri eden bir insan göreceğimizi sanmıştık meğer sen yaban güllüğü yaptın. Hepimiz farkındayız, tam bize ısınırken gitme vakti geldi. Bilseydik sobayı biraz erken yakardık, iş işten geçtikten sonra değil.

Gül ablamin gönderdiği küçüklük resmini - hani şu dikenli olanı varya - öpüyor. Küçük Gül diyor. İkinizin içinden Seheri seviyor, Şu çocuk için 4 senedir ne yaptıysam boş. Sefa'nın yanına geldin, birkaç kelime konuştunuz büyümü yaptın ne aklını çeldin gittin.
(23 eylül 1996)

***
Ben sadece sana mektup yazmıyorum. Sınıfta konuşmalarımıza ceza veren hocaların dersinde arkadaşlarımla mektuplaşıyorum.

Senin telefon denilen aletten bir anda zurnası çalınca korkup kaçtığını biran için unutuvermişim.

...Bu sayfamızda çoğumuzun kaykırmak isteyipte söyleyemediği şeyler ile doldu ama bu şeylere sayfalar yeter mi? Kalemler dayanır mı?
(mayıs 1997)

***
Mektupların önemli bir gün sayılan 24 kasım öğretmenler gününde elime ulaştı. (valla öyle diyorlar - önemli). O gün yarım gün ders yaptık, daha doğrusu o gün dersleri kaynattık.
Ders sonrası hemen eve geldim. Senin mektup beni eve çekmiş demekki.

Gönül istemezmi akıllı başlı bir mektup yazmayı ama olmuyooor bir tanem olmuyooor. Daha sık, daha güzel mektuplar yazmayı. Okullar açılalı 2.5 ay oluyor. Ve şu an tam yazılıların oldugu haftalardayım. Mektubun cevabını bir hafta içerisinde yazma çalıştım ve galiba da başarmak üzereyim. Ama nasip ne zaman size ulaşır bilemeyeceğim.
(aralık 1998)

***
Geçenlerde anneannem ve dedem buraya oturmaya geldiler ve sizden mektup geldiğini söyledik. Onlarda okumamı rica ettiler. Bende okudum. İkiside gözleri doldu doldu boşaldı.

Ama senden bir söz vermeni istiyorum. Nasip olurda bir dahaki senelerde buluşursak benden eğer bir adım uzakta durursan kulğını çelerim. Bunu iyi bil.
(ağustos 1996)

***
Son köye geldiğiniz zaman köydeki anılarımız hiç aklımızdan çıkmıyor.
Annemle birlikte bir laf açtığımz zaman sonu ya ağlamaya ya da gülmeye gidiyor

Emine ablacığım sen nasılsın? Sen beni kara yatırıp fotografımı yaptığın ve bana aldığın kurdeleli çorapları hiç aklımdan çıkarmıyor ve aklımıza geldiği zaman hep seni anıyoruz.
(30 ekim 1995)

***
Son mektubundan annem çok hoşlandı. Dolu dolu ve ciddi olduğu için
okuyup okuyup bir daha okuyor.

Bugün babamlar köye ferfeneye gittiler. Köyün gençleri arasında eğlence var. Nee.. babama ihtiyar mı dediniz? O onların başında tek akıllı olarak abilik yapmaya gitti. Adamın ruhu genç..

Son mektup geldiğinde evde misafir denilmeyecek kadar yakın olan dedem vardı. Birde Gebze'de ki halam yani annelerimizin halası Emine hala varmış. Dedem mektubu eline alıp öpüp koklamış, neden mi? Kızımın elleri sürüldü diye. Annannemi sorarsan geziyor. Ya sormayın benden çok geziyor. Teyzemle ikisi İstanbul'a gittiler Annemin aklınıda bu gidişle çelecekler.

Bayramada tam bir ay kaldı. Karnem iyiydi. Hiç zayıfım yok ve tam 4 ay sonra Lise 2. sınıfı bitirmiş olacağım.
(subat 1999)


***

Sizlere mektup yazacağım. Bunu böyle bilim. Sizlerin başını ağrıtıp mektup yazmaktan bıktıracağım. Sen bana bir önceki mektubunda kızmışsın az yazıyorsun diye ama ben sen kadar usta değilim. Yaşım küçük.
Rükiye ve Hesna ablalarımın çocuklarını çok iyi gördük. Hepside birer melek.

Türkiye'de en çok bazen arabaları yanı trafik canavarlarını sevmiyorum. Çok kaza haberleri bir aç işte şurada kaza oldu, şu kadar yaralı bu kadar ölü, Yani insanın haber iştahını kesiyor. Artık kaza Türkiye'de sanki ekmek su gibi bir ihtiyac haline gelmiş. Eh ne diyelim bunu görevliler düşünsün.
( 20 mayıs 1995)

***
Her insan doğar, büyür ve ölür. Bu gibi evreler arasında çeşitli dönemler yaşar. İşte bu evrelerden biri olan evlilik müessesidir. Artık Hatice'nin (abbas yolcu) vakti geldi ve hatta iki elle gösterilebilecek kadar parmak sayısı kaldı. Düğünün yazın olmasını çok istedik ama nasip böyleymiş. Sizde biliyorsunuz ki bu işlerin fazla uzaması pek hayırlı olmayabiliyooo...

Gül, Hatice muhteşem üçlüyü bozuyor.
Ya kusura bakmayın psikolojik halim daha cümle kurmama izin vermiyor.

(30 ocak 2002)

***
Ankara'da 1. ve 2. ay yaz havası gibi çok iyiydi. Ama 3.ay Mart kapıdan baktırdı, kazma kürek yaptırdı. 16 mart bir kar bir kar 2 kar 3 kar (takıldı) sabah kalktığımızda şoke olduk. ... Bizler ise 1 gün tatıl yaptık, ama ben 2 gün yaptım. 1 gün tatıl ikinci gün kafa izini. Salı günü karlar erimişti, salı gecesi bir kar bir fırtına bir rüzgar bir... devma etti. Ne yapayım bende öksürüyordum, okula gitmedim.

Ben size darıldım yaaa... Adamın, pardon benim doğum günümü kutlamıyorsunuz.
15 Mart 15 yaşıma girdim. Bende ihtiyarladım artık.

Bizler teyzemlerle birlikte çamaşır makinası (otomatik) aldık. Annemin akkızı yani benim papucum dama atıldı. Olsun o makina ben insanım. Onun benden de çok yardımı olsa bile ben inanıyorum ki beni daha çok seviyorlar.
(18 mart 19...)

***

Tekerlemeler:
1 - Sağlam inek sağdan sağır, sağır Selim onu sağar.
2 - Bizde bize biz, sizde size siz, sizde bize ne derler
3 - Gül dibi bülbül dili gibi gibi
4 - Dişlek dişci işçinin dişinin içini deşeledi
5 - Sarkık saksağan sarkık sarı salkım çiçeğini sulanmayarak sararttı.
6 - Süper Sabri spor süprizi saplantısına saplanarak sapıttı
(bir mektupla gelen ek)

29 Mayıs 2007 Salı

Shecky Belçika'da


Shecky Belcika bonbonu yerken:P

Mayis ayinin baslarinda bizim Shecky kizkardesim ve onun iki arkadasiyla Belcika'ya gitti 4 gunlugune. Beni yanlarinda goturmedikleri icin sadece resimlere bakarak bir seyler yazabilecegim. Neyse...


Bonbon canavari Shecky

Once trenle Den Haag'tan (Turkiye'de Lahey diye bilinir) International InterCity'ye binip, Antwerpen (Anvers olarakta bilinir) varmislar. Oradan Leuven, Mechelen ve birazda Antwerpen gezmisler. Ben en iyisi resimleri koyayimda.. Yazi okumaktansa resim bakalim daha. Degil mi? :P


Antwerpen istasyonu içi


Leuven'de bir kilise


Mechelen pazar meydani


Yine Mechelen pazar meydani


Shecky banyoda, Leuven


Shecky ve Forever Friends'leri :P


Shecky kamufle olmus


Şu masum bakişlara bir bakarmisinz, ay ay


Dondurma yerken :P


Shecky Berlin'de..


Shecky kim diye merak edenler olmustur elbette..
Maceralarimiza gecmeden once Shecky'yi tanitayim. Shecky bize gecen sene Avustralya'dan gelen bir kaplumbagadir. Daha dogrusu kiz kardesimin bir arkadasi oradan gonderdi. Cinsini bilmiyoruz, Testudo hermanni, Chelonia mydas, caretta caretta bile olabilir. Muhtemelen Avustralya su kaplumbagasidir :Pp



Ocak ayinin ikinci haftasi Shecky, kardesim ve ben Berlin'e gittik. Insan zaman zaman bir yerlere kacmak ister ya, kisa bir sureligine uzaklasmak ister bulundugu ortamdan, bende Berlin'e kactim. Berlin'e birkac kez gitmeme ragmen, bu sefer bana daha guzel geldi. Belki psikolojik bir rahatlamaya ihtiyacim oldugundan, sehri farkli yorumladim. Belki de onceden farkina varamadigim guzelliklerini bana gosterdi bu ziyaretimde.


Shecky Berlin ormaninda :Pp

Berlin, baskent olmasina ragmen, cok sakin bir sehir. Muazzam bir metropol, guzel alisveris merkezleri, harika tarihi binalari, kulturel etkinlikleri, parklar, insanlar, metrolar, heykeller ve karsiniza her yerde cikan sirin Berlin ayilari :Pp


Shecky Berlin metrosunda :P

Berlin'de tasima sorunu yok denilecek kadar az. U-bahn ve S-bahn sayesinde gidemeyeceginiz yer yok. Her metro istasyonu birbirinden farkli dizayn edilmis. Sehir ustunde oldugu gibi, birde sehirin altinda koca bir insan toplulugu surekli hareket halinde.




East Side Gallery, duvardan geri kalanlar..


Der Bruderkuss

East Side Gallery, dogu ve batiyi ayiran eski Berlin duvarindan geri kalan uzun bir sanat eseri diyebiliriz. Dunya'nin farkli yerlerinden gelen insanlar tarafindan farkli mesaj ve resimler iceren bir sanat eseri diyebiliriz. Maalesef seneler guzelligini koruyamamis, duvarin bircok yerinde delik desik var ve bazi kendini bilmezler resimleri tahrip etmis.


Brandenburger Tor'un yamacindaki asker

Sadece Berlin'in degil, tum Almanya'nin simgesi haline gelmis olan Brandenburger Tor. Sehrin 18 giris kapisindan tek ayakta kalan bu kapi 26 metre boyundadir. Anitin bir tarafinda Reichstag (parlemento binasi), diger tarafinda akademiler, konsolosluklar, Unter den Linden ve budala bir sokak fotografcisi :P


Shecku Pergamon önünde


Bergama'li Zeus sunagi

Muze adasinda bulunan PergamonMuseum (yani Bergama müzesi) cok merak ediyordum ve sonunda gidebildik. Pis Almanlar zamaninda bizim Bergama'da bulunan Zeus sunagini parca parca calip, Berlin'e getirmisler. Ne yapalim, ilk kez bir tapinagi yakindan gorme heyecani icinde gittik muzeye. Muze o kadar buyuktu ki, Zeus tapinaginda biraz oyalandik ama diger tarihi eserleri fazla incelemedigimiz halde yaklasik 2,5 saat gecmise, Babil'e, Milet'e Ishtar kapisi, yani Orta Dogu'nun uzak ve yakin tarihine bir ugradik.



Shecky ayinin tepesinde:P



Berlin Ayisi, acaip sirin seyler, yaklasik 2 metre boyunda.
Berlini susleyen bu rengarenk ayiciklar hic ummadiniz yerlerde karsiniza cikabiliyor.


27 Mayıs 2007 Pazar

Rengarenk Gölgeler

Süzülür gölgeler derinlerden ve süzülürken getirir farklı bakışları kalplerden. Gölgenin en derinlerinden; senden ya da benden... Belki de hiçbirimizden, hiçbir şeyden... Farklı köşelerden ve farklı gözlerden...




Son dönem Shoujo animelerinden birisi olan Fruits Basket (Meyve Sepeti) Toru Honda isimli genç bir kızın tatlı, komik ve acılarla dolu hayatını anlatıyor.

Yakın zamanda biricik annesini trafik kazasında kaybeden Toru Honda, annesinin ölümünün ardından dedesinin yanına taşınmıştır. Ancak bir süre sonra dedesinin kendi ailesinin de dedesinin yanına taşınması üzerine oradan da ayrılan Toru annesinin ona güçlü olmakla ilgili söylediği sözleri dinleyerek bir çadırda kendi başına yaşamaya başlar. Okul sonrasında geçimini sağlamak için temizlikçi olarak çalışır. Hayatında ki tüm olumsuzluklar karşılığında iyilik dolu kalbiyle yaşamını sürdürmektedir.

Toru, bir gün ormanda gezinirken Soma ailesinin evine rastlar. Burada yakışıklı ama bir o kadar soğuk sınıf arkadaşı Yuki Soma ile karşılaşır. Yuki, iki kuzeni Kyo ve Shigure ile birlikte yaşamaktadır. Soma ailesi, Toru'yu, temizlik ve yemek işlerini karşılaması karşılığında evlerine davet ederler. Çadırı önceki gece toprak kayması sonucunda yok olan Toru'nun kabul etmekten başka çaresi yoktur.

Ancak, Toru kısa bir süre sonra garip gerçekle karşı karşıya kalacaktır. Soma ailesi Çin takvimindeki hayvanların ruhları ile lanetlenmiştir. Her birey, bir hayvanın ruhuna sahiptir ve karşı cinsten bir insana sarıldığında lanetlendiği hayvana dönüşmektedir.

On bir milyon satış rakamıyla birlikte tüm zamanların en çok satılan Shoujo mangaları arasında yer alan Fruits Basket insanın içine işleyen ve izleyeni derinden sarsan bir hikayeye sahip. Bayan seyirci kitlesinin yanında bir çok erkek seyirciyi de kendisine bağlayan manga’nın manga-kası olarak Natsuki Takaya’yı görüyoruz. Serinin müziklerinde ise Jun Abe ve Ritsuko Okazaki imzası var.

Orijinal hikayesinin yanında insanın gözlerini dolduran bir sıcaklığı var. Komedi öğeleri iyi işlenmiş ve derin bir tutku ile izliyorsunuz. Herkesin yakınlık duyduğu bir karakter illa ki oluyor. Karakterler arası ilişkiler çok iyi işlenmiş ve sahte duygulara hiç yer verilmemiş.

Shôujo anime tanıtımları kapsamında sizlere açıklamasını sunduğum bu animenin çevirmeni ile de ufak çaplı bir sohbet/röportaj yaptım. Ben, meraklı gazeteciniz Gorath, bu güzel animenin güzeller güzeli çevirmenini biraz terlettim. Sohbetimize aşağıdan ulaşabilirsiniz;



Gorath- Şu anda karşımızda Fruits Basket isimli animenin çevirmeni olan sevgili Aybike bulunmakta. İyi günler efendim.
Aybike- İyi günler Sayın Gorath.
Gorath- Sizinde izninizle Fruits Basket röportajımıza başlamak istiyorum.
Aybike- Elbette.

Soru- Fruits Basket ile nasıl ve ne zaman tanıştınız?
Cevap- Geçtiğimiz sene, Boogiepop Phantom serisini tamamladıktan sonra yeni bir anime serisi arayışlarına girdim. Divxplanet forumlarında neyi çevireceğime karar vermeme yardımcı olması için bir başlık açtım. Sağ olsun arkadaşlar farklı farklı animeler önerdiler ama aralarında en çok Fruba’ya ısındım. Duygusal, psikolojik bir anime olduğu söylenmişti ve indirip izlediğimde bunun ne kadar da doğru olduğunu anladım. O kadar etkisinde kaldım ki hemen çeviri kararı aldım.

S- Sayenizde bu güzeller güzeli seri Türkçemize kazandırılıyor. Pekiyi, daha önceden Fruits Basket tarzı, Shôujo bir anime izlemiş miydiniz?
C- Maalesef. Anime konusunda o zamana kadar pek bir bilgim yoktu. Ama Fruits Basket izledikten sonra animelere daha çok ısındığımı söyleyebilirim.

S- Fruits Baskette sizi kendine çeken öğeler nelerdi?
C- İlk olarak çok duygusal ve çok samimi. Kendine has bir sıcaklığı var. Seri, Juunishi, yani Çin Burçlarını konu alıyor. Çok farklı karakterler incelikle yerleştirilmiş. Eminim her birimiz bir karaktere kendini benzetecektir izlerken. Artı ve eksileriyle, genel olarak sevgi, beraberlik, birliktelik, insanları oldukları gibi kabul etmek. İnsanların içinde olan saf ve derin duyguları anime o kadar güzel sunmuş ki, izleyen her insan kesinlikle etkilenecektir. Çünkü bu animeyi seyretmek bir nevi insanın özüne giden yolculuktur.

S- Fruits Basket denildiğinde aklınıza ilk gelenler neler acaba?
C- Sevgi, saflık, paylaşım, nefret, lanet ve hayvanlar.


S- Sevdiğiniz karakterlerden ve onların kişiliklerinden bahseder misiniz?
C- Aslına bakarsanız hepsine ısındığım için hepsini seviyorum. Net ortamında da karakterlerin en ince detayına kadar işlenmiş tanıtımlarına ulaşabilirsiniz zaten. Aslında en sevdiğim karakter Kagura’dır. İkimizde yengeç burcuyuz ve bunu Kagura’nın karakterinde görebiliyorum. Tabii her şeyi burçlara bağlamamak lazım, ama burçlarla ilgilenen kişiler arada bir benzerlik olduğunu fark edecektir. Mesela Kagura sevdiği için her şeyi yapmaya hazır birisi. Çok çalışkan, becerikli, sevecen bir yapısı var. Tabii ki bu yapısı duruma göre değişebiliyor. Sinirlenince ya da tepesi atınca yanına fazla yaklaşmamak lazım. O zaman davranışları tam tersine dönebiliyor. Duygusallığı o durumda bile mevcut. Fakat sinirlenince ortalığı birbirine katabilecek bir öfkeyi barındırıyor. Nitekim bu da saman alevi gibi. Öfkesi anında uçup gidebiliyor. Ufacık bir sevgi sözcüğü Kagura’nın yine eski, sevimli haline dönmesi için yeterli.

Kagura dışında Toru var. Zaten başrol karakterimiz. Herkese, hiç karşılık beklemeden yardım eli uzatmaya hazır olan tam bir sevgi meleği.

Bu arada, Sohma ailesi Juunishi’nin ruhları tarafından lanetlenmişler. Ve hepsi birer hayvana dönüşüyor. Çin takvimine göre benim burcum At, fakat bu burç ve Horoz burcu animede yer almamış. Nedenini bilmiyorum ama mangada yer almışlar, animede yer almamışlar. Bu nedenle kendimle tam bir karşılaştırma yapamıyorum. Mesela Kagura’nın Juunishi hayvanı benimkiyle aynı değil.

S- Fruits Basket’in izleyenleri bu kadar kendisine bağlamasının nedeni sizce ne olabilir?
C- Fruba, biz insanların büyüdükçe yitirdiğimiz veya inanmayı bıraktığımız duygularımızı bize hatırlatan bir anime. Bazen kendimizi ve çevremizdekileri sevmeyi, sevindirmeyi unutuyoruz. Toru’nun da dediği gibi başkalarının imrendiği özelliklere sahibiz, fakat biz kendimizde bu özellikleri göremediğimiz için kendimizi eksik hissediyoruz. Her şeyin başının sevgi olduğunu her bölümde tekrar tekrar vurguluyor anime. Sevgisiz büyümenin insanda yarattığı psikolojik sorunları gözler önüne seriyor. Sevginin tüm kapıları açabildiğini bizlere gösteriyor. Bizim bunun için yapmamız gereken sadece biraz emek sarf etmek.

S- Fruits Basket’in konusu bir noktada, az önce sizinde belirtmiş olduğunuz gibi Çin Takvimine dayanıyor. Çin Takviminin temellerini, neler içerdiğini biliyor musunuz? Biliyorsanız bizlerle paylaşır mısınız?
C- Elbette. Bildiğimiz ve günlük hayatta kullandığımız burçlar aylık periyotlardadır ama Çin burçları bir yıllık periyotları temsil ediyor. Bir burç yılı, Şubat ayında başlayarak bir sonraki yılın Şubat ayına kadar sürüyor. Zaten Çin’in yeni yılı da Şubat ayındadır. Burç değişimine rastlaması tesadüf olmasa gerek.

Çin Burcu 12 hayvandan oluşuyor. Özellikle Kedi burcu lanetlenmiştir. Bunun nedenini açıklamamı beklemeyin. Nedenini öğrenmek için Fruits Basket izlemeniz gerekli. Her şeyi açıklayamayız değil mi?

(Ufak bir kıkırdama molası.)

Yine de Kedi lanetlenmiş olmasına rağmen, ilginçtir ki Çin de ve Japonya da şans unsuru olarak evlerde ve iş yerlerinde, dükkanlarda bulunduruluyor. Çin Lokantalarında camları süslüyorlar.

Aynı bizdeki aylık periyotlarla işleyen burçlarda olduğu gibi Çin Takviminde de her hayvanın belirli özellikleri vardır. Bunun yanı sıra toprak, ateş, su, metal ve tahta gibi elementlerde bu burçlar üzerinde büyük önem taşırlar. Bu sene, yani 2007 yılında domuz yılındayız.

Çin Burçlarını tarihi 3000-3500 sene öncesine dayanıyor. Yin hanedanlığında (M.Ö. 1600-1000 yıllarında) oluşturulduğuna inanılıyor.


S- Bu güzel ve güzel olduğu kadar da yararlı olan bilgileri bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederiz. Eminim Çin Burçları hakkında bilgisi olmayan bir çok kişi bu sayede bilgi edinmiş olacaktır. Devam edecek olursak;
Genel olarak bize Fruits Basketten bahseder misiniz? Konusundan ve konusuna bakış açınızdan? Konunun işlenişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
C- Fruits Basket, yani Meyve Sepeti ismi bana en başta çok garip gelmişti. Fakat bölümler ardı ardına ilerledikçe sizde kafanızda oluşan bir çok soruya mantıklı ve açık cevaplar bulabiliyorsunuz.

Asıl kızımız olan güzeller güzeli Toru’muzun annesi bir trafik kazasında vefat eder ve hem yetim hem de öksüz kalan Toru’muz kimseye yük olmamak için bir çadırda yaşamaya başlar. Bu bir gün sınıf arkadaşı olan Yuki’nin ailesi ile tanışana kadar böyle gider.

Konular çok incelikli ve güzel işlenmiş. Genelde her bölümde, temel olarak bir ya da iki karakterin hayatı işleniyor. O karakterin, karakterlerin burcunun özellikleriyle tanışıyoruz.

S- Çevirileri yaparken neler hissettiniz? Çeviri sırasında hiç sıkıldığınız oldu mu?
C- Elbette! Hiç olmaz mı? Ayame, yani Yuki’nin ağabeyi maşallah pek bir geveze. Onun rol aldığı bölümlerde resmen daral geliyordu. Çünkü uzun uzadıya, bencilce, kendini beğenmiş konuşmalar yapıyordu.

Animede kendime yakın hissettiğim bölümleri çevirmek ise apayrı bir zevkti benim için. Bunun dışında, çeviri sürecinde çok duygulandığım hatta içten bir şekilde ağladığım zamanlar bile oldu diyebilirim. O şekilde beni duygulandıran sahneleri de tekrar tekrar izlerim ki anın büyüsüne daha iyi sahip çıkabilmek için.

Açıkçası, Sohma ailesi ve Toru ile birlikte sevinip birlikte üzüldüm çeviri sırasında.

S- Fruits Basket’i yeni izlemeye başlayacak olanlara buradan iletmek istediğiniz bir şey var mı?
C- Bırakın ruhunuzun derinliklerinde olan duygular yüzeye çıksınlar. Dövüş, itiş, kakış bulamazsınız. Ana teması sevgi ve sevginin paylaşımı olan bir animedir Fruba.

Yeni başlayacak olan arkadaşlarıma buradan iyi seyirler diliyorum. Eğer ki benim gibi duygusal yapıda bir insansanız animenin çok etkisi altında kalacağınıza emin olabilirsiniz.

Gorath- Bu güzel sohbette bizimle paylaştıklarınız ve güzeller güzeli çevirileriniz için çok teşekkür ederiz Sevgili Aybike. Tüm Meyve Sepetleri sizinle olsun.
Aybike- Bana bu güzelliği tekrar yaşattığınız için ben teşekkür ederim efendim.



Bu güzel animeye dair tanıtımı sevgili Aybike’in zamanında söylemiş olduğu sözlerle kapatalım;

İnsan güzel "şeylerin" bitmesini nasıl istemiyorsa, bende bu animenin bitmesini istemiyorum. Çünkü başladığımda bir çırpıda çevirmiştim ilk bölümleri, fakat zaman ilerledikçe ve sonlara doğru yaklaştıkça bu güzel animenin ayrılık acısı hafiften yüreğimi sızlatır gibi oldu. Bir yandan bitmesin diye araya bir suru film çevirisi koyup, onlara yoğunlaştım. Bir yandan da bir an önce bitirmem gerektiğini biliyordum, çünkü güzel şeyler paylaştıkça buyur ve artar. Bu yüzden Meyve Sepetinin içindeki lezzetleri sizinle paylaşmak istiyorum...

Zaten kısa bir sure içinde benden çıkıp, sizin olacak "Fruits Basket".
Ona gözünüz gibi bakin olur mu?


Eh tekrar etmeden olmaz; Aslında Fruits Basket ile Aybike çok iyi eşleşmiş birer çift diyebiliriz. İkisi de Romantik, ikisi de neşe dolu ve ikisi de düşünceli. İkisi de göz yaşlarıyla dolu.




Sevgili Gorath'a bu guzel inceleme icin cok tesekkur ederim!!!

Meyve sepeti

19 Mayıs 2007 Cumartesi

Annabel Lee


Buzlu camda oluşan parmak izleri gibi
bu aşkı ardında bırakıp gitti.

Seninle olmak beni rahatlatıyor.
Bunu söylemek için geldim.

Sana olan aşklarını doğrulamak için
onlara yapmadığın kalmıyor.

Birbirimizi sevdiğimizi bilmen yetmiyor mu?
Hep ispat istiyorsun!

Aşkı kabul etmesini bilmediği için aşkını
nasıl
sunması gerektiğini de elbette bilmiyor.

Aşk, onun haberi olmadan ona aşkımı sunmamdır.

Onun kabul etmesini mutlulukla beklemektir.

Poe, bu şiiri özlem duyduğu ölü eşi için yazmış.
Annabel Lee onunla genç yaşta evlenmiş.
Muhtemelen senin yaşlarında olmalıydı.

Şimdiye kadar hep başkalarına ayak uydurdum.
Kendi isteklerimin neler olduğunu bilmeyerek.

Söylemek istediğim o kelimeleri bugün kollarında fısıldadım.
Ona yumuşakca seslendim. "Aşkım, seni seviyorum."

Önce aşkı terk etmek, bu demek mi oluyor acaba?

Kendimi, hayatın gizemini öğrenmiş hissediyorum.

Nesin sen? Neden sakız gibi yapışıyorsun?

Ağzımdan fırlatmayı unuttuğum, çiğnenmiş bir sakız mısın?

Aşk, ileride geri almayı düşündüğün ödünç bir şey değildir.

Kaybedeceğimi sandığım anılarım aslında beni ayakta tuttu.
Benim için değerli anıların sadece benim
anılarım
olmadığını şimdi biliyorum...

Aşk Günlüğü




Annabel Lee

Seneler, seneler evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekden başka beni.

O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırdı bizi.

Bir gün işte bu yüzden göze geldi,
O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgarından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee;
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni,
Mezarı ordadır şimdi,
O deniz ülkesinde.

Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskandı bizi,
Evet! Bu yüzden "şahidimdir herkes
Ve o deniz ülkesi"
Bir gece bulutun rüzgarından
Üşüdü gitti Annabel Lee.

Sevdadan yana, kim olursa olsun,
Yaşça başca ileri
Geçemezlerdi bizi;
Ne yedi kat gökdeki melekler,
Ne deniz dibi cinleri,
Hiçbiri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee.

Ay gelip ışır hayalin eşirir
Güzelim Annabel Lee;
Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
Güzelim Annabel Lee;
Orda gecelerim,uzanır beklerim
Sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim
O azgın sahildeki,
Yattığın yerde seni.

Çeviri: Melih Cevdet ANDAY