31 Mart 2009 Salı

Biraz benden..

Geçenlerde extern HDD'de bulunan resimlerde göz gezdirirken, birkaçını ayırıp, picasa'ya ekledim. Cumartesi yeni ve cici bir kamera aldım, ama henüz kullanmak, kurcalamak, pek vaktim olmadı. Vaktim olsa dahi havalar burada daha bugün ısındı. Yine de sabahları ayaz oluyor bu soğuk Kuzey Deniz'ine bağlı, okyanus rüzgarları esen ve deniz seviyesinin altında bulunan memlekette.



Çatıda bulunan kitaplığın sadece ufak bir kısmı ve bana özel. Okul kitaplarımın bazıları..
Aradan uzun seneler geçmiş olsa bile, ara sıra kurcalamak güzel oluyor. Teknik ağırlıklı kitapları aslında açsam dahi şimdilerde içinde ne yazdığını anlamak için 3-5 sefer baştan okumam gerekir herhalde. Uzun seneler geçti. Öğrendiğim birçok formülü, birçok teknik bilgileri maalesef hafızamın derinliklerine gömmüşüm.



Bu da iç kısımda bulunan kitaplığın üst rafı.. Eskiden Türkiye'den çok kitap alırdım, sanırım yeni işlerden, kafamın yoğunluğundan, interneti daha fazla kullanmadan, filmlerden-çevirilerden okumaya fazla zaman ayıramıyorum. Burada ister istemez Batı edebiyatıyla büyüdük, gerçi çoğunluk Hollanda edebiyatıydı ve dünyada fazla önemli bir yer kapladığını sanmıyorum ama işte. Doğu edebiyatıyla daha sonra tanıştım ve bunları bilerek Türkçe okumayı tercih ettim, ki Türkçe'mi bu şekilde geliştirmek istedim. Eskiden sözlük kullanırdık, artık her şey bir "enter" tuşunun ardında.



Bunu yeni kamerayla çekmiştim dün bahçede deneme olarak. Erik ağacımızın güzelce açmış çiçekleri.. Artık havalar da giderek ısınıyor, çiçekler açıyor, agaçlar yeşeriyor, bol bol macro resim çekebiliriz :) İnsan bazı anları ölümsüzleştirmek istiyor. Mesela bu resme baktığımda; kompozisyonu zamansız bir kavram içinde görüyorum. Baharın habercisi, yeni yaşamın bir simgesi, biraz kül, biraz duman..



Oostpoort, yani Doğu Kapısı. Delft eski bir şehirdir, Amsterdam gibi şehir merkezi kanallarla çevrilmiştir. Burası 14. asırda inşa edilen şehir surlarına bağlı bir kapıdır. Oostpoort'un diğer tarafında zaten kocaman bir kanal ağzında bulunduğu ve asma köprüsü olduğu görülüyor. Neyse dediğim gibi havalar ısınsın buraların güzel resimlerini çekip paylaşmak istiyorum. Mesela pazar meydanında kraliyet ailesinin defnedildiği Nieuwe Kerk bulunmakta.



Delft çinisi ile dünyaca meşhurdur. Delfts Blauw, İngilizce'de Delftware olarak bilinir. Süslemesine göre fiyatları da değişir. Bir ara evimizde bulunan Blauw'ların resmini çekerim. Bu vazoyu anneme almıştım, Hollanda'ya özel bir lale vazosudur, içindekilerde el yapımı tahta laledir ama resme sığmamışlar :P



Hmm, bunu da eklemişim. Geçen yaz Ankara'dan yine anneme almış olduğumuz Kütahya porseleni, diğerlerine uysun diye bu rengi seçtik. Neyse bu seferlik bu kadar. Aslında başka resimler ekleyecektim ama işte kime niyet-kime kısmet misali bu seferde şapkadan bunlar çıktı :P

30 Mart 2009 Pazartesi

Iste oyle bir sey



Seni düşündüm dün akşam yine
Sonsuz bir umut doldu içime
Birde kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma

Hani ıssız bir yoldan geçerken
Hani bir korku duyarda insan
Hani bir şarkı söyler içinden
İşte öyle birşey

Hani eski bir resme bakarken
Hani yılları sayarda insan
Hani gözleri dolarya birden
İşte öyle birşey,işte öyle birşey

Seni düşündüm dün akşam yine
Bir garip huzur doldu içime
Birde kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma

Hani yıldızlar yanıp sönerken
Hani bir yıldız düşerde insan
Hani bir telaş duyarda birden
İşte öyle birşey

Hani yağmurlar yağarya bazen
Hani gök gürler ya arkasından
Hani şimşekler çakar peşinden
İşte öyle birşey, işte öyle birşey




İşte öyle bir şey.. Bir bardak çay, bir bardak kahve. Bazen tek bir göz yaşı, bir inci tanesi senin tabirinle.. Bazen soğuk ve kara kış. Bazen güneşin en yakıcı yüzü. Bazen bir el, kınalı.. veya cizgilerle dolu. Bazen ikram edilen bir çikolata, bazen uzatılan bir el. Bazen sevgi dolu bir tebessüm, bazen yankılanan bir kahkaha, hayata. Sorunları birlikte aşmak, hendeklerden birlikte atlamak, hayallere birlikte koşmak gibi işte. Bazen umutsuzluk olsa da, asla yılmamak. Bazen seni sevmek, bazen çok sevmek, bazense hep sevmek ömür boyunca...


24 Mart 2009 Salı

Slumdog yeniden

Slumdog hakkinda yazdigim yazilar bazilari tarafindan pek hosnut bir sekilde karsilanmadi maalesef. Sanirim elestiriye acik bir halk olmadigimizdan kaynaklaniyor bu. Ben yazdigim her kelimenin arkasinda durarak yazdim. Hindistani yakindan gormedim ama Hintlileri yakindan gorebildim, aralarinda bulundum. Herhalde bir seyler biliyorum ki konusuyorum. Farkli kulturlerin bir arada yasadigi bir ulkede buyudum ben, belki de humanist bir bakis acisiyla, birbirimizi bu sekilde tolerans gosterebiliyoruz.

Burada Surinam asilli insan cok ama aslen Hintli olan (ayni bizim gocmenler gibi 100-200 sene once oraya goc etmisler) insanlar var, yani bizim gibi, onlarda orf ve adetini korumus. Hindistandan once Surinam'a sonrada buraya gelmis olsalar bile. Veya bazilari direk buraya gelmistir.Bu topluluktan bazilarini yakindan taniyorum, ayni ortamlarda bulunuyorum. Bir sekilde bir arada yasadigimiz icin o insanlarin huyunu suyunu, kulturunu biliyorum. Evet, bir coguna gore engin bilgilerim var elbette. Yoksa bosuna laf kalabaligi yapmiyorum. Yemeklerini de biliyorum, konusmalarini da, sarkilarini da..

Ayni sekilde Cin'lilerde cok burada. Daha gecen Endonezya'da yetismis Cinli is arkadasimdan tjap tjoy tarifi aldim, baska bir sekilde Fasli birinden tajin yemekleri nasil yapildigini anlatti. Surekli Turkler ve Araplarin arasindaki surtusmeleri konusuruz.. Neden tatil icin Yunanistan ve Misir tercih edilir gibi konular da olmuyor degil.. Vesaire, vesaire Burasi bir melting point..

Diyecegim su ki; once farklı fikirlere saygi gostermeyi ogrenmeliyiz.
Herkesin fikri bir olmak zorunda da degil
Bizi biz yapan farklılıklarımızdır. ;)

21 Mart 2009 Cumartesi

Slumdog uzerine

Bundan birkaç hafta önce sinema keyfi yapalım dedik ve Slumdog Millionaire filmini seçtik. İzlediğimiz zaman Oscar'lar dağıtılmışmıydı bilmiyorum. Zaten genelde popülist şeylerden uzak durmaya çalışırım. Herkesin izlediğini, herkesin gördüğünü görmem gerekmiyor. Ancak ilgimi çekecek ki, yada bu şekilde kafamıza estiğinde o an izlemek istediğimiz saate denk gelecek ve gideceğiz.. Doğruyu söylemek gerekirse film hakkında fazla bir bilgim yoktu, hani konusu nedir, kimdir, nasıldır bilmiyordum. Ve beklentim olmadan izlemeye koyuldum..

Eskiden burada Türk televizyonları yoktu. Gerçi o zamanlar Türkiye'de de sadece TRT vardı. Ama Den Haag'da, Rotterdam'da videocular vardı. Yeşilçam eserlerini ve özellikle Hint filmlerini kiralıyordu. Bir dönem herkes gibi bizde bunun müptelası olmuştuk. O zamanlar onun Bollywood olduğunu dahi bilmiyorduk. Sanırım bizim aile yapısına, saygi ve sevgimize benzer değerlerde olduğu için filmler rahatsız olmuyorduk dinsel öğeler ön plana çıksa bile. Hani eskileri diyorum, şimdilerde hiç hint filmi izlemiyorum. Biliyorum ki eskisi gibi asla olmayacak.. Ama o zamanlar belki Hindistan'da olduğu kadar, buralarda da bir Amitabh Bachchan hayranlığı vardı. Adamda öyle bir boy pos vardı, öyle bir ses, ki ruhun derinliklerinde dahi yankılanan, mimikler olsun, dans hareketleri olsun, giydiği her şeyin üstünde fevkalade durması olsun, hayran olmamak elde değildi zaten. Slumdog filminde onun eski halini ekranda görmek, beni de o eski zamanlara götürmüştü. Aslında o an hissettiklerimi kelimelere dökmek biraz zor.



Film hakkında sanırım çok yazıldı, çok konuşuldu.. ben hiçbirini takip etmedim :) etme gereğide duymuyorum hala. Konuşanlar Hindistan'ı ve/veya Hintlileri ne kadar tanıyor ki? Şimdiye kadar gerçek bir Hindu ile konuşmuşlar mı? Holi bayramında atılan boyalar altında eğlenen insanları görmüşler mi? Diwali orucunu hiç duymuşlar mı? Naan ekmeği veya Roti yemişler mi? Pek sanmıyorum. Yine de herseyi ve herkesi biliyormuşuz gibi illaki yorum yapmaktan çekinmiyoruz işte :) Filmin Hindistanda geçmesi Bollywood usulü olur diye beni endişelendirmişti. Dediğim gibi eski tadı olmayacağından ve o tarz bir film izlemek istemediğimden biraz huzursuzlanmıştım. Malum güzel veya hüzünlü bir sahneden sonra dans pozisyonuna geçip, arkadan rengarenk sarilere bürünmüş danscılarla birlikte oynamaya ve şarkı söylemeye koyulmalarını istemiyordum. Öylede olmadı zaten.. Filmin kurgusu ve sinematografisi o kadar mükemmel bir şekilde işlenmişti ki, hiçbir şeklide sıkmadan kendini izlettiriyordu..

Aşkının peşinden koşmak, doğru bildiğinden şaşmamak, su testisinin su yolunda kırılması, Üç Silahşörlerin konuya işlenmesi.. ve benim için filmin en önemli olan yeri, gözyaşlarıma mani olamadığım son sahnesi. Hayır kuru kuruya öyle bir birleşme, öyle bir sevgiliye dönüş değildi orası. Hayır, birbirine ait iki ruhun tekrar çarpışması değildi o. Ve hayır senelerin hasretini bir buse ile betimlemesi de değildi. O benim kendi hayatımında bir sahnesiydi. O benimde hissettiğim bir özellikti ve inanıyorum ki o anın, o buluşmanın büyüsü değildi beni duygulandıran, hayır, hayır, bizzat kendi yaşamamdı, kendi yaşadıklarımız!



Evet, filmi herkes izlemeli ve nasıl bir dünyada yaşadığımızı görmeli
ve daha önemlisi halimize şükretmeli :-)

18 Mart 2009 Çarşamba

Sensin..

oj geldin be ya :D
oj buduk be yav

...bunun için mi teşekkür ediyorsun?
bundan daha normal ne olabilir ki?
ben yanında olmaktan mutluyum
seninle olmaktan
bir şeyler paylaşmaktan mutluyum :)

biliyorsun, biz diger inasnlar gibi degiliz.. zamaninda ufak hatalarimiz, ya da hata sandigimiz seyler icin birbirimizden defalarca ozur diliyorduk.. ki insanlar hatali olduklarini bildikleri halde bile asla ozur dilemiyorlar. Simdi de, senin degerini, varligini anladigim icin tesekkur ediyorum, ve Allahima sukrediyorum. Bundan dogal ne var ki?

insanın hatasını bilip, özür dilemesi de bir büyüklük sonuçta
insan yapısı hata yaptığını kabul etmez
etse de bunu açıkça söylemekten çekinir
yanlış olduğunu bilse de
hatasına devam eder sırf bu yüzden
ne mutlu ki, biz öyle değiliz :)

biz zaten sanirim olduk olasi biraz tuhafiz
yani bize gore normaliz ama insanlar ters oldugu icin kendimizi ters saniyoruz :P

olsun, olsun
biz bi şekilde anlıyoruz yine de :)
ya yıllarca yan yana durup da
birbirini hiç tanımayan ya da tanıyamayan insanlara ne demeli?

hani ben de bazen anlam veremiyorum
seneler sonra birden bakiyorsun ki bosaniyor insanlar
hani sevgileri birden bitiyor
sanirim o sevgi asla olmamis, sevgi bitmez cunku oylesine
ya da sevgi ne bilmiyorlar :D

aşk bir yere kadar
hani senin de dediğin gibi
ondan sonrasında sevgi ve saygı geliyor
biz, ikimiz de sabit değiliz
deniz gibiyiz
kah esip gürlüyor, yıkıp geçiyoruz
kah süt liman oluyoruz
bazen karaya ve insanlara yaklaşıyor
bazen de tam tersine uzaklaşıyoruz
biz buyuz, böyleyiz işte

sana sevgi ne diye sorsam
sevgi SENSIN diye cevap verecegini biliyorum ama
SENsin
yine de sormak istiyorum :D

======
Koydum sevinçlerimi önüme
Baktım hepsi sensin!
Yazdığım şiirlerin her hecesi
Üzüldüğüm tüm filmler

Yıpranmamış hayatlar büyük hüzünler bekler
Her işte bir hayır bu işte hepsi sensin!

Şimdi senden vaz mı geçmeli?
Masal olup yola devam mı etmeli?
Ben kalpten sorumlu
Aşka sorunluydum anladım herşey sensin!

Şimdi senden vaz mı geçmeli?
Masal olup yola devam mı etmeli?
Ben kalpten sorumlu
Aşka sorunluydum anladım herşey sensin!

10 Mart 2009 Salı

Her ayin 10'u

Her ayın 10'u bizim için daha bir özeldir. Çoğu insanın bu tür şeyleri önemsemediğini bilsek de, özeldir işte. Yine böyle bir günde, herhangi bir ayın 10'unda, iki yalnız ruh birbirine çarpmıştı belki de, farkında olmadan yolları kesişmişti birdenbire... Zaman içinde sebebini anladılar. Yalnızlığın da geçici olduğunu, yalnız gecelerde gözyaşlarını ya yağmurla, ya da karanlıkla paylaştıkları anlar belki de bitmişti nihayet. Birbiriyle carpışan o ruhlar, yavaş yavaş eriyip, kaynaşmaya ve bir bütün olmaya başlamıştı, ilk zamanlar bunu anlamamış olsalar bile...

Onca sene tek başına sırtlandıkları dertleri, sıkıntıları, acıları.. özellikle içlerinde büyüttükleri, kimseciklere göstermek istemedikleri hüzünlerini paylaşabilecek birisini bulmuşlardı.. Bunun farkında olmadan hatta.. zaman içinde yitirdikleri, başka insanların, özellikle var olduklarını sanıp, ruhlarını çoktan yitirmiş oldukları insanlara en temiz duyguları ile güvendikleri, yitirdikleri o ince duygu olan "güveni", tekrar inşa etmeye başladılar. Bir yandan etraflarına ördükleri yalnızlık duvarının tuğlalarını, teker teker söküyor, bir yandan da güvenlerini yavaş yavaş geri kazanıyorlardı.

Bu akşam gökyüzüne baktın mı canım? Yine o parıl parıl ay var semada. İçimizdeki karanlığı da belki böyle bir ayın 10'unda öyle aydınlatmıştı. Kader ruhlarımızı böyle bir akşamda çarpıştırmıştı, yine böyle parıldayan bir ay ışığında gözlerimizi çarpıştırdığı gibi.. herhangi bir ayın 10'unda, gökkubbenin herhangi bir yerinde, herhangi bir anda...