18 Temmuz 2008 Cuma

Aybi goes Turkey

Merhaba,

fazla vaktim yok gecenin bir yarısı...
İstanbul Kartal'dan selamlaaaaaaaar...

Yarın Üsküdar'a sonra da Beşiktaş'a gececez...
düt dütt :Pp

7 Temmuz 2008 Pazartesi

BLD goes BJK



Bugun guzel bir gundu, 8de is basi yaptik ama saat 9 bucuga kadar bos bos oturduk, yani herkes degilde, genel olarak.. simdi birde 2006 vergi yilinin bitmesi gerekiyordu coktaaaan ama.. iste bir turlu bitiremediler, bizide oyaliyorlar, gereksiz gereksiz proefproductie yapmalarla.. Neyse iste.

Gecen hafta hem benim, hemde Murat'in dogum gunu oldugundan bizimkiler bize ufak hediye ve kart almislar sag olsunlar.. hic sevmem oysa hediyeyi. Yani almasini cok severim ama bana hediye verildigi zaman cok mahcup hissederim kendimi, kizarir bozaririm falan :P neyse iste sag olsunlar ya, sevindirdiler yine de :)



Iste gecen hafta persembe gunu isten sonra Murat ve Ekrem, ki ikiside benim gibi Besiktas'lidir Salzburg'a gittiler Besiktas kampina. Benide goturun, benide goturun demistim ama saka yaptigimi sandilar sanirim :P hehehe.. Neyse iste persembe gidip, cumartesi geri donmusler, araba ile 1000 kilometrecik yolu... Ustelik ayni otelde kalmislar, birlikte yemek sonrasi sohbet etmisler, Ekrem formasini getirdi bende dedim firsat bu firsat resim cekeyim :D Resim basina 5 euro istedi ustelik bir de utanmaz :Pp Vermedim o ayri :) O 2 resim cektigimi saniyor ama o arada 5 tane cektim, konusacagim diye baktigi mi var :) (formayi bloguma koydugumu ogrense keser beni sanirim, neyse herkes her seyi bilmek zorunda degil ki :P)
Cok eglenceli gecmis ya.. otelin parasi biraz tuzlu olsada, her sene yapacagin bir sey degil bu, onun icin, ustelik Delgado'nun, Nobre'nin, Bobo'nun tshirtlerini almislar (terli terli ustelik :P ) Heyecanli maceralarini biraz bize anlattilar iste.. Gunun geri kalan kisminida pinekledik, umariz yarinda aynen bugunki gibi bos bir gun olur :D


6 Temmuz 2008 Pazar

Oseam


Jeong Chae-bong tarafından yazılan ve ilk kez 1983 yılında Güney Kore'de yayımlanan "Oseam" adlı masal 100.000 adetten fazla satmıştır.

Hem yetim, hem de öksüz olan 5 yaşındaki sevimli Gilson ve güzeller güzeli ablası Gami kışın gidecek bir evleri olmadığı için budist tapınağında yaşamaya başlarlar. Bir gece Gami annesini rüyasında görür. Saf ve temiz bir kalbi olan, çiçeklerle, hayvanlarla hatta bulutlarla arkadaşlık kurabilen Gilson da annesini görmeyi çok istemektedir. Bunun için budist rahibiyle birlikte uzak bir dağa yolculuk yaparlar. Gilson o dağ başında annesini görecek midir acaba?



İlk Uzak Doğu, ilk Kore ve ilk anime cevirim olduğundan, Oseam benim için özel bir filmdir. Gami kızımızın bir rahatsızlığı vardır, buna rağmen elinden geldiğince kardeşi Gilson'a gözü gibi bakmaya çalışır. Üzerine bir anne gibi titrer. Misafir oldukları tapınakda Gilson afacanlıklarıyla ortalığı karıştırır. Kar eridiktenten sonra annelerini aramaya gideceklerine söz veriri ablası, ama aslında böyle bir imkan, böyle bir ihtimal yoktur. Sırf küçük çocuğun saf ve temiz duygularını hayal kırıklığına uğratmamak için ona yalan söyler. Gilson daha sonra bir rahiple birlikte uzakta olan bir inziva evine çekilmek için yola koyulur. Orada belki annesini görebilecek bilgileri edinecektir..

Oseam 5 yaş (yaşında) demek. Anime her ne kadar aile türü olarak gösterilsede, çocuklar için sakıncalı olabilir, animede giderek büyüyen hüzün ve ağır konusu çocuk için sakıncalı olabilir. Zaten yetişkinler için yazılmiş bir hikayeden esinlenerek uyarlanmığtır. Kore insanının ses tonunu bilirsiniz, sakin yumuşak, duygulsal ve sevecendir, aynı abla Gami'nin sesi gibi. Sepia ayırlıklı renkler insanı rahatlatmakta. Dinsel ögeler çok, malum büyük bir kısmı takınakta, rahiplerin arasında geçmekte. Filmin müziği, görüntüleri insanı bam başka diyarlara alıp götürüyor.

Film ayrıca 2004 yılında Cannes Film Festivalinde anime için büyük ödüle layik görülmüştür. Her izlediğimde mutlaka ağlarım, hatta geçen altyazıdan birkaç cümle eklerim diye okurken, gözlerim yine doldu. Bu iki çocuğun masumiyeti, saflığı ve hayata karşı vermeleri gereken zor sınav beni derinden etkilemiştir. Belki de gereğinden fazla kendimi onların yerine koyup, hüzünlerini derinden hissettiğimdendir. Ben çok seviyorum, umarım sizde beğenerek izlersiniz!




Sana annemi tekrar anlatayım mı?
Ön bahçemizde küçük bir tahta beşik vardı.
Evet! Ben orada oturup, patates ve mısır yerdim, değil mi?
Geceleri yıldızlara bakar ve annemin masal anlatmasını dinlerdik.
Güneş ve ay hakkında olanı mı?
Ve kaplanla kurutulmuş hurma masalını?
Evet! Sonra uykumuz gelirdi.
Kafalarımız annemin kucağında, uykuya dalardık.

Gami, annemi tüm kalbimle çağırdım, ama o hâlâ gelmedi.
Gami, onu nasıl duyacağımı söyle bana...